Bu yazıyı 3 dakika 7 saniyede okuyabilirsiniz.
Sabah uyanınca ilk iş kendime bir fincan kahve yapmak, ikincisi ise bahçeye çıkıp derin nefesler eşliğinde denize bakmak oluyor. Şu meşhur ‘bıraktıklarım’ listelerinde kahvenin/kafeinin başı çektiğini biliyorum ama ben o iradeli insanlardan olamadım. Niyetlendiysem de başaramadım. Menengiç kahvesi, acı bakla kahvesi… Hiçbiri kadim kahve çekirdeğinin yerini tutmadı. O zaman dedim, demek ki henüz vakti gelmedi. Ben de beklerim. İçimi dinlerim. Ziller, gonglar, çanlar, davullar ne zaman çalarsa, hatta belki hiçbiri çalmaz da bu eski alışkanlığımı geride bırakma fikri bir yel esintisiyle içime doğarsa, o zaman kahve çekirdeklerine teşekkür eder, yoluma devam ederim. Ama şimdilik avucumun içindeki sıcaklığıyla, burnumun ucundaki kokusuyla muhabbetteyim, iyiyim.
Bunları düşünerek dut ağacının altına kadar geldim. Dallar nasıl dolmuş bir anda. Daha dün yapraktaydı ağacın tüm enerjisi. Şimdi, akşamdan sabaha salkım saçak meyvelenmiş. Her bir uçta onlarca kıtır, yeşil dut. Büyümeyi, tatlanmayı, olmayı beklemedeler. Arada acele edip, hızlıca palazlananlar var. Alıp yiyorum bir tane. Oh. Bal. Mis. Altına bir temiz sofra bezi sermeli, yere düşenlerden dut sirkesi yapmalı, ama en çok da öylece dalından tek tek alıp yemeli. Tabağa filan hacet yok, hele yıkamaya hiç. Dut yıkanmaz. Tabaklanmaz. Numara istemez. Ağaçtan toplanıp ağıza atıp yenir. Basitçecik. Hafifçecik. Bahar gibi…
Ben ağacın gövdesine sırtımı vermiş otururken komşum geçiyor yanımdan. Sevinçle, “Biliyor musunuz, dutlardan bazıları olmuş!” diyorum, bu şenliği kaçırmasın, tıpkı bahar mevsimi gibi bir anda gelip geçen bu meyvenin şifasından o da nasibini alsın istiyorum.“Amaan, sinek olacak şimdi her yer!” diyor ağacın patır patır patlamaya hazır meyveciklerle dolu dallarına sert bir nazar atıp. Sonra da yürüyüp gidiyor.
Zen Budistleri’nin inancına göre insan, bir gün gelip de varacağı bir duraktan bakarmış hep şimdisine. Yaptığı yanlışlara, takıldığı noktalara, tutunduğu dallara, sevinmediği şeylere, görmediği güzelliklere, anlamadığı hakikatlere…
Belki de bir şeyleri değiştirmenin, o durağa varmadan şimdiyi güzelleştirmenin vakti gelmiştir.
Arınmanın, tazelenmenin, yenilenmenin, baharı fırsat bilip, dut ağacından öğrenip sadeleşmenin, sadece ‘ol’manın…
Kelt mitolojisinde bahar temizliği yapmayanın evine yaz gelmez denirmiş. Evine yaz gelmeyenin içine güneş doğmaz, kişi karanlıkta, gölgede, dertte tasada kalırmış. Aslında hemen tüm inanç biçimlerinde vardır bahar arınması. Hıdırellez’de ateş üstünden atlayarak ruhta biriken kiri pası atmak da, İrlanda’da Mayıs ayı boyunca her gün yerleri süpürerek kış boyu evde biriken kötü enerjiyi süpürmek de ya da çağdaş arınma yöntemlerinden birini, daha çok su içmek gibi bir detoks reçetesini uygulamak da buna dahil.
Dut ağacının altında oturmuş bunları düşünüyorum. Dut ağacı gibi olmak gerek, artık biliyorum. Her yıl yeniden yaprak yaprak açarak, meyve meyve tomurcuklanarak, arınarak, temizlenerek, şifalanarak yaşamak lazım. Sineği değil ağacı görerek, sadece şimdiyi hissederek, bahardan, ağaçtan, çiçekten, kuştan hep bir şeyler öğrenerek…
Güzel baharlar.
Tazelenmek, arınmak, bahar temizliği yapmak için yapılabilecekler:
- Temizlerken zehirlenmeyin: Marketlerde satılan sentetik temizleyiciler yerine zararsız içerikli ev yapımı temizleyiciler kullanmaya başlayın. Elma sirkesi, çay ağacı yağı ve karbonat gibi malzemeler alıp basit ve ucuz karışımlar hazırlayabilirsiniz.
- Kanaat edin, azla yetinin, sadeleşin: Daha az konuştuğunuz, daha az tükettiğiniz, daha az harcadığınız, en azından bunlara niyet ettiğiniz bir bahar olsun. Satın almayın ödünç alın. Kullanmadığınız eşyalarınızı bağışlayın, verin, azalın, ferahlayın.
- Evim evim ‘yavaş ev’im: Yaşadığınız yeri temizlemek yetmez aynı zamanda yavaşlatmak da gerek. Sadece tek bir iş yapmak da yavaş bir evin olmazsa olmazı. Kedinizi okşuyorsanız mesela, sadece kedinizi okşayacaksınız. Bir eliniz gıdıda, diğer eliniz telefonda olmayacak, iki elinizle, sadece seveceksiniz.
- Daha çok çiçek yetiştirmek, yemeği dışarıdan söylemek yerine basit ve gerçek yiyecekler hazırlamak, paketlenmiş ürün satın almamak da ‘yavaş ev’in gerekleri. Oda spreyi kullanmak yerine buhurdanlıkta yağ özleri buharlaştırmak, buhurdanlığınız yoksa, ocağın üstüne koyacağınız bir tencere suyun içinde limon kabuğu kaynatmak da evinizin havasını bir anda değiştirecek, hızı yavaşlatacaktır.
- Açık hava hep iyi gelir: Bol bol yürüyüş yapın. Derin derin nefes alın. Ayakkabılarınızı çıkarıp toprağa basın. Ağaçlara kuşlara yeni bir gözle bakın. Açık hava hep iyi gelir.
- Meditasyon. Hemen. Şimdi: Meditasyon yapmak için öyle çok geniş zamanlara ihtiyacınız yok, bazen beş dakika bile yeter. Oturun. Sakinleşin. Durun. Akıp giden, coşan taşan dünyada, dingin bir nokta olduğunuzu hissedin. Aslında zaten öylesiniz. Artık sadece, bunu bilin.