Bu yazıyı 2 dakika 18 saniyede okuyabilirsiniz.
Teknoloji, mühendislik, tasarım gibi birçok disiplin, ilham almak için gün geçtikçe daha çok doğaya yöneliyor. Biyotaklit, ya da Biyomimikri, doğadan ipucu alarak daha sürdürülebilir, kullanışlı, güvenilir ve mantıklı sistemler üretmeyi amaçlıyor.
Son derece mantıklı aslında. Doğada milyarlarca senedir tıkır tıkır işleyen sistemler var. Bunların çoğu bizi şaşkına çevirir. Örümcek ağı nasıl bu kadar esnek olabilir; arılar nasıl yön tayin eder; bukalemun bulunduğu ortama göre nasıl renk ve desen değiştirir, minicik yusufçuk nasıl bu kadar iyi manevra yapar… Teknoloji de giderek daha çok doğadan alıyor ilhamı. Biyotaklit (Biyomimikri), doğayı taklit ederek daha sağlıklı teknolojiler hedefliyor. Doğa ve teknoloji birlikte doğru kullanıldığında ortaya her açıdan faydalı sonuçlar çıkıyor.
Bugün Japonya’daki Shinkansen yani süper hızlı trenden güneş panellerine kadar bir çok teknoloji doğadan ilham alıyor. Trenler yalıçapkını kuşunun gagasından almış ipucunu örneğin. Güneş panellerinde ise güneş ışığına yönelen ayçiçeğinin etkisi var. Rüzgar değirmenleri balinaların yüzgeçlerinden, aspiratörler baykuşların sessiz kanat çırpmalarından fikir alıyor.
Bu tip uygulamaların ilk örneklerini Leonardo da Vinci’nin çizimlerinde görürüz. Kuşların kanatlarını inceleyip uçan makinayı düşünmüştür da Vinci. Biyomimikri, konsept olarak ise 1997 senesinde biyolog ve yazar Janine Benyus tarafından geliştirilmiş. “Biomimicry: Innovation Inspired by Nature” adlı kitabında Benyus, tıptan teknolojiye, çevre korumadan enerji tasarrufuna kadar birçok alanda karşılaşılan sorunun cevabının doğada saklı olduğunu söylemiş.
Biyomimikri sadece daha kullanışlı ve sağlıklı sonuçlar çıkarmakla kalmıyor. Aynı zamanda maddi açıdan da avantajlı. Düşünsenize, milyarlarca senedir test edilmiş bir sistemi taklit ediyor. Yeni bir ürünü çıkarmak için gereken test aşamalarını kısaltıyor.
Doğayı taklit eden ürünler sürekli gelişiyor. Şu anda üzerinde çalışılan ürün ve sistemler arasında deniz anasından ilham alan yeni nesil bir kolajen var mesela. Bugün kolajen kaynağı daha çok inek, koyun ve domuz. Dolayısıyla hastalık anlamında riskli. Halbuki deniz anasındaki kolajen hem etkili hem de güvenilir. Bir başka ilginç ürün de bir çeşit solucanın salgısını taklit eden yapıştırıcı. Normalde ameliyatlarda iç organları yapıştırmak için kullanılan madde ıslandığında ve vücut hareket ettiğinde etkisini kaybedebiliyor. Çözümü doğada arayan bir şirket, Kaliforniya’daki bir çeşit solucanın kum tanelerini bir araya getirmek için kullandığı salgıyı taklit ediyor. Küçük bir grup kalp hastası üzerinde yapılan araştırmada, solucandan ilham alan bu yeni yapıştırıcının gayet etkili olduğu bulunmuş.
Bir yeni ürün de Türkiye’den. Robot balıklar su altı data toplamaktan, denizleri temizlemeye, balıkları kurtarmaya ve araştırmaya kadar birçok alanda kullanılıyor. Fırat Üniversitesi’nde geliştirilen akıllı robot balık aynı gerçek balık gibi yüzebiliyor, önüne çıkan objelere göre yön değiştirebiliyor. Fiziksel özelliklerini ise sazan balığından alıyor.
Bunlar uç örnekler gibi görünse de, uzun vadede dünya için daha sağlıklı olan çözümler yine doğada, hayvanlarda, bitkilerde saklı. Farklı fikirler için kaynak giderek çoğalıyor. Bunların çoğunu The Biomimicry Institute sitesinde bulabilirsiniz. Enstitünün programlarından biri Ask Nature adlı bedava platform. Sitede 2000’e yakın doğal fenomen ve bunların yüzlerce uygulamasını sunuluyor. The Biomimicry Global Design Challenge (BGDC) ise her sene üniversite öğrencilerine ve profesyonellere açılan bir yarışma. Sürdürülebilirlikle ilgili sorunlara doğadan ilham alarak çözüm bulan projeler başvurabiliyor.