Bu yazıyı 2 dakika 2 saniyede okuyabilirsiniz.
Yoga yapmaktan daha iyi ne olabilir? Doğada yoga yapmak! Bahar yaklaşırken temiz havada yogaya hazırlanın.
Seni tanımlayan sınırları gözlerin kapalıyken mi yoksa açıkken mi daha çok fark ediyorsun? Ya da şöyle sorayım, bir sınırın var mı? Nerede başlayıp nerede bittiğini net olarak söyleyebiliyor musun? Sorunun yanıtını fiziksel olarak beklemediğimi fark etmişsindir umarım. Yoksa elbette bedenimizin nerede başlayıp nerede bittiğini, ne kadar alan kapladığını, bu alana nasıl yerleştiğini ve kendini nasıl konumlandırdığını görmek ya da hesaplamak zor değil. Asıl olay bedenden çıkıp, şekli unutup daha derine, daha duyusal bir alana girmeye başladığımızda gerçekleşiyor, kısacası özümüze döndüğümüzde, onunla temas kurabildiğimizde.
Yoga ve meditasyon bu beden, zihin ve ruh birlikteliğini en yakından hissedebileceğimiz derin bir hazine. İhtiyacın olan, yine sadece fiziksel olarak bakarsak, bir mat, rahat kıyafetler ve bir zemin. Bunların hepsinin ötesinde ve öncesinde ise sen! Tüm varoluşunla, bedeninle, zihninle, niyetinle… Bir buluşma…
Sınırlarını görmen, keşfetmen, onların içinde ve onlara rağmen kendinle bir bağ kurma ve kabul etme hali. Gücün içine yumuşamayı, esnekliğin içine dayanıklılığı, bedenin içine nefesi, nefesin sayesinde de kendini gözlemlemeyi sana hatırlatan bir araç. Başlı başına insanı kendinden geçmeye çağıran bir davet. Tüm bunlara bir de doğayı ekledik mi ötesinde ne var inanın ben de bilmiyorum. Doğa bizim özümüz. En basit, en saf, en dokunulmamış, müdahale edilmemiş bir alandan geldiğimiz o başlangıç noktası.
Bahsettiğim sonsuz sınırsızlık hali de doğada başlıyor. Doğa, oksijenin yani senin yaşam yakıtının doğduğu yer. Tüm duyusal verilerinin en aktif hali. Varoluşunun hem ana merkezi hem de seni çevreleyen, sarmalayan, besleyen yer. Dolayısıyla doğada yoga yapmak aslında o muazzam düzenle uyumlanmanın, ona teslim olmanın, onunla bir olmanın en net hali…
Yukarda sonu belli olmayan bir gökyüzü, aşağıda sapasağlam bereketli toprak. Etrafta nefes alıp veren, sana kendilerini ya durarak ya hareket ederek ya da ses çıkartarak belli eden diğer tüm canlılar. Tenine dokunan hava, seni ısıtan güneş, topraklayan yeryüzü. Sınırların belki de kaybolduğu geniş bir yayılma ve olanla akışa geçme hali bu.
Bir süredir yoga yapıyorsanız bazı pozların doğadan gelen isimleriyle de aşinasınızdır. “Vriksasana” ağaç pozu; “tadasana” dağ pozu; “garudasana” kartal pozu; ya da kedi sırtı, aşağı bakan köpek ve benzerleri… Bu isimler tesadüf değil. Hepsi bize köklerimizi, olmak istediğimiz halleri, genişletmek istediğimiz sınırlarımızı hatırlatmaya yarıyorlar. Kısacası belki de güncel, teknolojik, dur durak bilmeyen yoğun hayatlarımızdan biraz uzaklaşıp o amaçsız, beklentisiz, çabasız alana davet ediyorlar bizi.
Yoga zaten yeterli derecede bir yüzleşme, kabul, farketme hali… Doğada yoga ise tüm evrenle uyumlanma ve teslim olmanın en saf ve güzel biçimi. Kendinizi tanımak, gözlemlemek, bırakmak için havalar güzelleşir güzelleşmez en yalın halinizle doğada yoga diyorum…