Bu yazıyı 2 dakika 15 saniyede okuyabilirsiniz.
Hem nostaljik keyif hem de kaliteli ses. Plak, hayatımıza geri döndü
Küçükken kız kardeşimle en büyük eğlencemiz, salondaki ahşap pikaba anne-babamın plaklarını teker teker koyup dinlemekti. Küçük parmaklar için o plakları yerleştirmek kolay iş değildi. Kılıfından çıkarırken ince kağıdı yırtmamak, önce üzerindeki tozu üflemek, sonra da pikabın tablasına yavaşça bırakırken iz yapmadan, düşürmeden, kenarlarından tutmak gerekirdi. Sıra dönen plağa iğneyi yerleştirmeye geldiğinde abla olarak devreye girip o hassas görevi ben üstlenirdim. Heyecanlı bir olaydı çünkü iğne plağın en ucuna dokunmalıydı yoksa kayıp plağı çizebilirdi. Müzik başlayınca dönen iğnenin başına oturur ya da hemen kalkar dans ederdik. Barış Manço’nun şarkı sözlerini ezberler, gözlerimizi kapatıp Barbara Streisand’in romantik şarkılarına dalardık.
Derken eve kasetçalar, sonra da 1980’lerin sonunda hem kaset hem CD çalabilen stereo geldi. Bizim emektar ahşap pikap dekoratif bir obje gibi salonun bir kenarına çekildi ve zamanla üzerine kitaplar, kağıtlar yığıldı. Plaklar ise seneler boyunca kılıflarının içinde, dışarıda olan bitenden, CD’den, I-Pod’dan, I Tunes, MP3 ya da Spotify’dan bihaber, sandıklarda saklandılar.
Bugün müzik almanın en yaygın yolu dijital. Yapımı aylar süren koskoca bir albümü sadece bir kaç dakikada cep telefonum ya da bilgisayarımda dinleyebiliyorum. Bazı üyelikler bana haftalık tavsiye listeleri çıkarıyorlar; dinlediğim müzikleri baz alıp beğenebileceğimi düşündükleri şarkıları öneriyorlar. Şu kesin; artık dinlemeden önce o müziği bir yerlerden “indiriyorum”.
Bazılarına göre müziğin kolay elde edilebilmesi aynı zamanda bilinçsiz tüketimi de beraberinde getirdi. Sonsuz seçenek ve uyarı var. Kolay, hızlı ve zahmetsiz bir alım söz konusu. Ancak dijital müzik alımının uçtuğu bugünlerde müzik dünyasında beklenmedik bir gelişme daha yaşanıyor. Son yıllarda plak geri dönüyor. Üstelik sadece koleksiyon yapanlar ya da nostaljik heves içinde olan papyonlu gençler arasında değil. Genel rakamlar bu gelişmenin geçici olmadığını gösteriyor.
2017’de plak satışları fiziksel albüm satışlarının %11’sını oluşturmuş. Çok yüksek olmayabilir, ancak rakamlar 1991’den beri rekor satışı yakalamış durumda. 2017’de sadece Amerika’da 13 milyon plak satılmış ve tüm zamanların top 20 listesinde olan 14 albüm yeniden plak formatında basılmış. Bu esnada elbette pikap da tekrar prestijli bir obje haline geldi. Plak kulüpleri çoğalıyor, plak satan dükkanlar artıyor. Zincir kitapçılarda bile plaklara rastlamak mümkün.
Bazılarına göre ise bu ilginin arkasındaki sebep plağın verdiği ses kalitesinin dijitalden daha üstün olması. Daha sıcak, net ve doygun bir ses çıkıyor plaktan. Ancak bazılarına göre de plağın dönüşünün dijital müzikle aynı ana denk gelmesi şaşırtıcı değil. Kitapta da bunu görüyoruz; basılı kitap ölmedi, tam tersi Amazon bile kitapçı açtı örneğin. Müzikle ilişkimiz soyutlaştıkça, tam tersi elle tutabilmek, fiziksel bir bağlantı kurabilmek istiyoruz. Plak bunu sağlıyor; kılıftan çıkarmak, pikaba yerleştirmek, iğneyi plağın üzerine bırakmak… Hepsi dinlediğimiz müziğe birden fazla duyumuzla dokunmamızı sağlıyor. Elbette yirmi sene önce bıraktığımız gibi değil dünya. Bugün bildiklerimizi eskinin bilgeliğine eklemek gerek. Öncelikle üreticilerin vinil yerine dönüştürülebilir alternatifler üzerinde çalıştıklarını biliyoruz. Kılıflarda da geri dönüşümlü kağıt kullananlar çoğaldı. Plağın geri dönüşü kadar bu haberler de iç açıcı.