Sağlıklı beslenme hepimiz için büyük önem taşıyor. Özellikle Covid-19’dan beri daha da gündemde. Sağlıklı beslenme alanında neler oluyor, dikkat çekici gelişmeler neler, hepsi bu yazıda.
Gıda etrafında en çok konuşulan konuların başında kuşkusuz sağlıklı beslenme geliyor. Özellikle Covid-19 ile sağlıklı bir yaşam sürmek ve sağlıklı beslenmek isteyenlerin sayısı tüm dünyada arttı. Gündelik hayatın bir parçası haline gelen gıda takviyeleri, giderek yaygınlaşan bitki bazlı beslenme, alternatif protein kaynakları, Doğu’da binlerce yıldır var olan diyetlerin Batı’da da yükselişi gibi konular var gündemde. Sağlıklı beslenme trend olmaktan çok öte, dev bir sektör. 2020 senesinde 733 milyar doları bulan sağlıklı gıda sektörünün 2026 senesine kadar 1 trilyon doları geçmesi bekleniyor. Öte yandan sağlıklı beslenme artık sadece insan sağlığını değil çevre sağlığını da düşündürüyor. Sağlıklı beslenmenin geleceği iklim krizinin getirdiği gerçeklerle şekillenmeye devam ediyor.
Ancak doğruya doğru, bir yandan sağlıklı beslenme furyası varken, diğer yandan da sağlıksız beslenme almış başını gidiyor. Yemek yemenin ve beslenmenin aynı şey olmadığını biliyoruz. Bugün milyarlarca insan gereğinden fazla yemek yiyor ama yeteri kadar beslenmiyor. Dolayısıyla yetersiz beslenme artık sadece açlık demek değil, aynı zamanda aşırı kilo ve obezite demek. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite 1975’ten beri üç katına çıktı. 2016 verilerine göre yaklaşık 2 milyar yetişkin aşırı kilolu, yüzde 13’ü ise obez. 2020’den verilere göre dünyada beş yaşından küçük 39 milyon çocuk aşırı kilolu ya da obez. Yanlış, eksik ya da kötü beslenme birçok hastalığın arkasındaki sebep. Çoğu ülkede insanlar açlıktan değil, sağlıksız beslenme ile bağlantılı hastalıklardan hayatını kaybediyorlar. Ancak yemek ve sağlık arasındaki ilişki çok kuvvetli, dolayısıyla olumlu da işleyebiliyor. Doğru beslenme hastalıklardan koruyor, hatta uzmanlara göre genetik alt yapıdan daha etkili. Bir başka araştırma sonucu: doğru beslenme yaşam süresine 13 yıl ekleyebiliyor.
Eski nesillere kıyasla çok daha az hareket edip çok daha az besleyici yiyecekleri çok daha fazla miktarda tüketiyoruz. Fast food sektörü 2021 senesinde 703 milyar dolar ve 2030’da 964 milyar dolara tırmanması bekleniyor. Ev yemeklerinden hazır gıdaya, şekerli içeceklere, paketli abur cubura geçiş sadece son yirmi otuz sene içinde gerçekleşti. Brezilya, Meksika, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde daha da hızlı; bu değişim sadece on sene içinde oldu. Üstelik son otuz yılda sağlıklı yemeklerin fiyatları abur cubur fiyatlarından çok daha hızlı bir şekilde arttı. Örneğin İngiltere’de 1997-2009 arası meyve ve sebze fiyatları yüzde 7 artarken, abur cubur fiyatları yüzde 15 düştü. Bu, dünyanın birçok yerinde aynı. Ayrıca sağlıksız gıda her yerde. İçme suyu bulunmayan yerde şekerli gazlı içeceklere rastlanabiliyor örneğin. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Akdeniz diyetinin yaygın olduğu İspanya ve İtalya gibi ülkelerde bile çocuklar zeytinyağı ya da domatesle beslenmiyorlar. Bugün Avrupa’daki çocuklar arasında en yüksek obezite oranı bu ülkelerde. Türkiye ise Avrupa’da obezite sıralamasında birinci. Yetişkin nüfusun yüzde 60-65’i aşırı kilolu veya obez, yani bedendeki yağ kütlesinin yağsız kütleye oranı aşırı artmış durumda ve boya göre vücut ağırlığı olması gerekenin çok üzerinde.
Sağlık ve çeşitlilik
Bugün gıda ile ilgili tüm tahminler ve düşünceler iklim kriziyle bağlantılı olmak zorunda. İklim kriziyle birlikte tüm dünyada üretim şaşıyor, küresel ısınmanın getirdiği değişikliklerle ürünler yer değişiyor, hasat takvimleri kayıyor, hatta bazı ürünlerde ciddi kayıplar yaşanıyor. Dünyada binlerce çeşit yenebilir ürün varken sadece 15’inin beslenmemizin yüzde 90’ını oluşturması da riski artırıyor.
Sağlıklı beslenmeyle bağlantılı olarak uzmanlar, iklim krizinin etkilerine dayanıklı olabilecek, aynı zamanda da yüksek besin değerli ürünler peşindeler. Örneğin, Lübnan ve Ürdün’de üzerine çalışılan bir ürün, enginar ve kuşkonmaz arası lezzeti olan akkoub ya da bizdeki kenger otu. Bugün daha çok kayalık arazilerde yabani bitse de uzmanlar yetiştirmenin yollarını arıyorlar. Lezzetli olmanın yanı sıra kalsiyum ve demir yüklü bir ot kenger. Bir başka örnek de Batı Afrika’dan. Yerel bir tahıl olan fonio, çok az suya ihtiyaç duyuyor, yüksek miktarda demir, kalsiyum ve B vitamini içeriyor. Ayrıca glutensiz olmasıyla dikkat çekiyor. Bunlar gibi onlarca yenebilir ot, unutulmuş tahıl, baklagil, sebze ve meyve tekrar keşfedilmeyi ya da parlatılmayı bekliyor.
Bitkisel bazlı beslenme
Bizim için sağlıklı olan genelde dünya için de sağlıklı, dünya için sağlıklı olan zaten bizim için de sağlıklı. Özellikle endüstriyel hayvancılığın iklim üzerindeki olumsuz etkilerinden artık hepimiz haberdarız. Vegan/vejetaryen beslenenlerin yanı sıra zaman zaman et tüketse de olabildiğince bitkisel beslenmeye çalışanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Sağlıklı beslenmenin yalnızca insan sağlığını değil, tüm ekosistemi ve dolayısıyla ekosistemin barındırdığı canlıların sağlığını da gözettiğini düşündüğümüzde, bitkisel bazlı beslenmenin ve bitkisel proteinlerin önemi daha da netleşiyor. 2032 yılında küresel bitkisel protein pazarının yıllık yüzde 7.2’lik bir büyümeyle bugünkü pazarın iki katına çıkması bekleniyor. Ancak diğer yandan nüfus artışıyla birlikte et tüketimi de artmaya devam ediyor. 2030 senesine kadar yüzde 14 artması beklenen et tüketimi, Avrupa’da yüzde 0,4; Afrika’da yüzde 30; Uzakdoğu ve Pasifik’te ise yüzde 18 olarak öngörülüyor. Tavuk tüketimi ise tüm dünyada her sene katlanarak artmakta.
Hem iklim duyarlılığı hem de sağlık açısından hayvansal ürünlere alternatif ürünler giderek çeşitleniyor. Senede yüzde 14 büyüyen bitkisel süt sektöründe yulaf, badem, Hindistan cevizi ve soya başta olmak üzere bugün 17 çeşit var. Bu alandaki gelişmeler sadece sütle kısıtlı değil elbette, peynir ve yoğurta da yansıyor. Kısa bir süre önce bilim kurgu filmlerinden çıkma bir fikirken bugün kabul edilir bir konu olan laboratuvarda geliştirilmiş et ya da daha yumuşak ifadesiyle kültür eti de hayvansal ürünlere alternatifte en kuvvetli gelişmelerden biri. Canlı hayvanlardan elde edilen hücreyle geliştirildiği için vejetaryen olmasa da sayıları giderek artan üreticiler “hassas fermantasyon” sayesinde artık mayadan da aynı sonucu alabildiklerini söylüyorlar. Şimdilik sadece Singapur’da legal olan laboratuvar etin karbon ayak izi henüz tartışmaya açık. Uzmanlar etkisinin ne boyutta olacağını ancak üretim arttıkça göreceklerini söylüyorlar.
Gıda takviyeleri
Bugün Türkiye’de nüfusun yüzde 77’si şehirlerde yaşıyor. Modern hayatın getirdiği hareketsiz ve sağlıksız yaşamdan etkilenen milyonlarca insan var. Sağlıklı bir şekilde yetişmiş bir elmayı temiz havada yürüyerek toplamaktan, doğrudan ağacından koparıp yemekten çok uzağız. Şehir yaşamındaki stres, hava kirliliği, hareketsizlik gibi etkenler eklenince aslında sadece sağlıklı beslemek yetmiyor, onarmak, telafi etmek, kuvvetlendirmek gerekiyor. Son yıllarda giderek yaygınlaşan gıda takviyeleri belki de bu noktada devreye giriyorlar. Özellikle şehirlerde büyüyen gıda takviyesi sektörü bugün bile ciddi boyutta. Dünya çapı istatistiklere göre 2021’de 72 milyar dolar olan sektörün 2028’de 128 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Sağlığımıza çeşitli şekillerde faydası olan birçok vitamin ve mineralin gıda yerine gıda takviyeleri halinde tüketilmesinin aynı faydayı göstermediği, hatta zaman zaman zararlı bile olabildiği araştırmalarla desteklense de gıda takviyelerine ilgi giderek artıyor. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre gıda takviyesi kullanım oranı yüzde 13. Hele oldukça maliyetli olduklarını düşündüğümüzde hiç de az değil. Bütün bunlar geleceğin menüsünün tabaktaki yemekler yerine Jetgiller’deki gibi kapsül haplardan oluşabileceğini düşündürüyor.
Vitamin demişken yeni bir gelişme; Almanya’da üretilen yeni bir teknolojiyle meyve- sebzenin tarlada yetişirken içerdiği vitamin ve mineral oranı gerçek zamanda ölçülüyor. Bu teknoloji sayesinde üreticiler canlı analizlerle anında aldıkları verilere göre üretim yapabilecekler. Belki de ilerde portakal alırken gerçekten ne kadar vitamin içerdiğini görebileceğiz.
Diyetler ve trendler
Sağlıklı beslenmenin geleceğine bakarken bugün çok konuşulan aralıklı oruç, keto diyet gibi beslenme trendlerinin ötesine bakmak akıllıca. Sağlıklı beslenmeye giden yol, yemekle ilişkimizi gözden geçirip, bizi hayatta tutan gıdadan korkmak yerine ona yakınlaşmaktan başlıyor. Yeme bozukluklarıyla başa çıkma yöntemi olarak da karşımıza çıkan ve birçok uzman tarafından desteklenen sezgisel beslenme, yakın gelecekte sağlıklı ve iyi beslenmeye bakış açımızda şekillendirici bir alan gibi duruyor. Sezgisel beslenme, kişiselleşmiş ya da hassas beslenmeyle bağlantılı olarak, aslında vücudumuzun kendi ihtiyaçlarını en iyi bildiğini ve bu isteklere kulak vermemiz gerektiğini savunuyor. Her gıda ve her beslenme şekli herkesi aynı şekilde etkilemiyor. Özellikle mikrobiyota yani iç ekosistemimiz üzerinde yapılan araştırmalar sayesinde her bünyenin nasıl fark gösterdiği daha iyi anlaşılıyor. Bu da ilerde kişiye özel sağlıklı alışveriş listeleri sağlayan uygulamaların olabileceğini düşündürüyor.
Gelecekte beslenme ne kadar kişiselleşmiş olursa olsun, belli başlı evrensel gerçekler elbette hala geçerli. Rafine şeker, un, yüksek sodyum ve bazı yağların herkes için zararlı olduğu bir gerçek. Ayrıca sağlıklı beslenme demek yine de herkes için yüksek kalorili, düşük besin değeri olan işlenmiş gıda tüketmemek demek. Bağışıklık sistemini koruyucu taze sebze ve meyveler, yemiş ve çekirdekler, baharatlar, fermante gıdalar gibi yiyecekler başta olmak üzere yerel ve mevsimsel ürünler zamansız süper gıdalar.
Tedarik zincirinin her halkası
Aynı insan vücudunun onarılması gerektiği gibi gıdanın yetiştiği toprağın da onarılması gerek. Bu yüzden bugün onarıcı tarım sağlıklı tarım için elimizdeki en önemli araçlardan biri sayılıyor. Sağlıklı beslenme sağlıklı tohumla, sağlıklı toprakta, pestisit kullanmadan sağlıklı bir şekilde yetişen gıda demek. Sağlıklı yem yiyen, sağlıklı ortamda ve şekilde yaşayan hayvanlar demek. Gıdanın tabağa gelene kadarki yolculuğunda olanlar sağlıklı beslenme ile birebir ilişkili. Aksi takdirde kâğıt üzerinde en sağlıklı olan bile yararlı değil tam tersine son derece zararlı olabiliyor. Bu bağlamda gelecekte insanların gıdada daha fazla şeffaflık görmek isteyecekleri kesin. Tedarik zincirinde bu şeffaflığı sağlayan blok zincir teknolojisi giderek daha yaygınlaşacağa benziyor. Ayrıca sadece besin değerlerini değil gıdanın iklime etkisini takip edebileceğimiz teknolojiler ve hem kendimiz hem de dünya için sağlıklı seçim yapmamızı sağlayacak etiketler de geliştiriliyor.