Bu zor konuyu çocuklarla nasıl konuşmalı, konuşurken nelere dikkat etmeli?
Sürekli iklim kriziyle ilgili araştırmalar yapıp yazılar yazdığım için evde çocuklarla da bu konu sık sık gündemimizde. Evde tek kullanımlık plastik yok denecek kadar az. Tezgahın üzerinde bir çöp sadece kompost için doluyor. Yerel ve mevsiminde malzeme olmazsa olmazlarımız. Dolayısıyla iklim krizi, yaptıklarımızın iklim üzerindeki etkileri, doğanın döngüsü gibi konular sürekli masada, mutfakta, sohbette bizimle.
Ancak konu kontrolümüzün dışında ve bizden çok büyük bir sorun olan iklim krizi olduğunda farkındalık ve kaygı arasında çok ince bir çizgi olduğu bir gerçek. Çocukları korumak adına bu konulara yeterince girmezsek duyarsız bireyler yetiştirmiş oluruz ama olumsuzlukların her birine girersek de fazla kaygılı olabilirler. Hangisi doğru ya da bunun bir dengesi var mı? Dünya batarken çocukların keyfi kaçmasın düşüncesi ne kadar gerçekçi? Ya fazla dertlenip gelecekle ilgili umutsuzluğa düşerlerse? Bir yandan dünyanın dertlerinin farkında olup diğer yandan çocuk olabilmelerini nasıl sağlarız? Bunlar iklim krizini çocuklara anlatmak konusunda düşündüren sorulardan sadece birkaçı.
Yaşına göre
İklim krizini çocuklarla konuşmaya kaç yaşında başlamalı? Bazı uzmanlara göre 3-4 yaşından önce gerek yok, bazılarına göre ise ne kadar erken o kadar iyi. Nasıl anlatıldığı da önemli. Yuva yaşındaki bir çocuk iklim krizinin arkasındaki karbon ayak izini ya da sera gazlarını anlamakta zorluk çekebilir ama hava durumunu, neden daha şiddetli yağmur yağdığını ya da yaşadığımız aşırı sıcak günlerin aslında iklim kriziyle ilgili olduğunu anlayabilir. Ergenlikteki bir çocuk ise temel bilgilere sahip olabilir ama getirdiği duygularla baş etmekte zorluk yaşayabilir. Her iletişimde olduğu gibi öncelikle dinlemek önemli. Ne kadar çok şey bildikleri bizi şaşırtabilir. Ayrıca bizim de onlardan öğreneceklerimiz olabilir… Dolayısıyla konuya girerken “gelin size anlatayım” yerine önce “ne düşünüyorsunuz bu konuda?” diye sorarak başlayabiliriz.
Duygularla baş etme
Son yıllarda “iklim psikolojisi” diye yeni bir alan çıktı. İklim krizi etrafındaki duyguları konu ediyor. Suçluluk duygusu, kafa karışıklığı, çaresizlik, korku gibi duygulara giriyor. Çocuklarımızı genelde bu tür hislerden korumamız gerektiğinde onları hızlıca olay yerinden uzaklaştırmaya çalışırız. Bazen de korkularının, yaşadıkları duyguların gereksiz olduğunu savunuruz. “Köpekten korkma, sana bir şey yapmaz” deriz örneğin. Ancak iklim krizi son derece gerçek bir mesele, olay yeri de Dünya; kaçacak bir yer yok. O halde çocukların yaşadıkları duyguları rahatlıkla ifade etmelerini sağlamak, bu duygularla baş etmeleri için gereken alanı açmak önemli.
Her konuda olduğu gibi buradaki iletişimde de dürüstlük ve samimiyet fark ediyor. İklim krizi karşısında biz büyükler nasıl savunmasız ve çaresiz hissediyorsak çocukların da benzer duygular içinde olabileceklerini unutmamalı. Onlara güven verirken bir yandan da dürüstçe duygularımızı ifade ederek örnek olabiliriz.
Ne tür bilgi?
Bugün çocukların iklim krizinin farkında olmamaları mümkün değil. Yangınlardan sellere etkilerini sürekli ve bizzat yaşıyoruz. Bilginin her türlüsü her yerde. Büyük çocuklar bilgiye okul kadar ellerindeki telefonlardan ulaşıyorlar. Dolayısıyla iklim krizinin tamamen yalan olduğunu savunanların haberlerini, videoları da görebiliyorlar. Onlarla iklim krizini konuşurken doğru bilgi ve verilerle konuşabilmek önemli. Çocuğunuzun ne kadar kaldırabileceğini en iyi siz bilirsiniz; yaşına ve olgunluk seviyesine göre hazır olmakta fayda var. Gelebilecek soruların hepsini bilmek mümkün olmayabilir, birlikte doğru kaynakları araştırıp öğrenebilirsiniz.
Yaptıklarımızla örnek olmak
En etkili ebeveynlik örnek olmaktan geçiyor. Çocuğun saygılı olmasını istiyorsak kendimiz de başkalarına karşı saygılı davranırız. Hayvanları sevmesini istiyorsak kendimiz de hayvanlara sevgi gösteririz. Gıda israfını önemsiyorsak önce kendi tabağımızda bıraktıklarımıza dikkat etmeliyiz. Bütün gün konuşalım, yeterince rol model olmazsak mesaj havada kalır. Bunun için kendimize soralım, iklim krizi konusunu çocuklarımıza öğretmeden önce biz ne yapıyoruz, biz ne kadar dikkatliyiz?
İklim krizine sebep olan meseleler yıllar önce ortaya çıkmış olsa da harekete geçmedik, hala da hiçbir düzeyde yeteri kadar aksiyon alınmıyor. Çocuklarımıza berbat bir dünya bırakıyor olmanın getirdiği sağlam bir suçluluk duygusu söz konusu olabilir. Bütün sorunlarla tek başımıza savaşamayız. Ancak attığımız her adımın fark yarattığını bilmek önemli. Bu farkındalığı aksiyona dönüştürmek, küçük adımları evde uygulayarak örnek olmak mümkün.
Önce kendi evimizde yaptıklarımızın sonuçlarına bakalım. Ciddi ciddi ölçebiliriz bunu. Evimizin karbon ayak izi ne kadar, hedefimiz nedir, azaltmak için neler yapabiliriz, attığımız adımlar ne kadar fark yarattı? İklim krizinin geldiği noktada umutsuzluğa kapılmamak çok zor. Ancak umutsuzluk, vazgeçmeye ve çaresizliğe sebep olursa işte esas o zaman yandık. Attığımız adımların minik de olsa fark yarattığını görmek ise umut verici.
Bu arada bu adımları çocuklardan da isteyebiliriz çünkü kendi kararlarını uygulamaları daha da verimli olabilir. Ayrıca konu ile ilgili karar alma mekanizmalarını devreye sokar ve yeterli hissetmelerini sağlayabilir. Karbon ayak izini azaltacak 5 aksiyonu onlara sorabiliriz. Odadan çıkarken ışıkları söndürmek, kullanılmayan şarj aletlerini prizden çekmek, tabakta yemek bırakmamak, diş fırçalarken suyu kapatmak gibi…
Sevgi esas
Ünlü okyanus uzmanı Jacques Cousteau, doğayı korumanın ancak onu severek olabileceğini söyler. “Bir şeyi korumak için önce onu sevmelisin” der. Doğaya sahip çıkmayan, ağacı, toprağı, hayvanı, doğada insandan başka canlıların da olduğunu bilmeyen bir çocuktan onları sevmesini, korumasını, sahip çıkmasını bekleyemeyiz. Olabildiğince çok doğada zaman geçirip, onu tüketilecek bir alan olarak görmek yerine doğadaki ilişkileri gözlemlemeli, tanımaya, anlamaya çalışmalı…
Denizler bize balık vermek ya da sıcakta serinleyelim diye orada değiller. Marmara Denizi’ndeki müsilajın haberlerini okuyup “şimdi ne balık yiyeceğiz?” diye sorabiliyorsak hala insan odaklı düşünüyoruz demektir. Doğadaki diğer canlıların, denizlerin, ormanların hepsinin gerekliliğini, biz insanların bir bütünün sadece parçası olduğunu konuşarak değil, doğada zaman geçirerek, her ağacın, her kuşun, arının dünyadaki rolünü göstererek daha iyi anlatabiliriz.
Mutfaktaki güç
Yemek, anne babaları en çok meşgul eden konulardan biri. Ne yedi, ne kadar yedi, nasıl yedi… Peki yediklerimizin dünyaya olan etkisini yeterince konuşuyor muyuz? Bir sebze sofraya gelene kadar nasıl bir süreçten geçiyor, her gün içtiği süt nasıl bir etki yaratıyor, tadını sevmeyip bıraktığı yemek çöpe giderse ne oluyor? Bütün bunlar sağlığı için yedikleri kadar önemli. Balkonda da olsa bir şeyler yetiştirmek, tohumdan tabağa giden sürece tanık olmalarını sağlamak gıda ile yakınlaşmaları için bir yol olabilir. Kompost yapmayı öğretmek, çöpe giden gıdanın gübreye dönüşmesini izlemek de.