ARÇELİK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI VE İŞLENMESİ MÜŞTERİ AYDINLATMA METNİ

Kapat X
Detay

İstilacı Balıklar

Bu yazıyı 3 dakika 24 saniyede okuyabilirsiniz.

İstilacı balık türleri, yerleştikleri sulara ait olmayan, başka denizlerden bir şekilde habitatları dışında sulara gelip burada çok hızlı çoğalarak mevcut yerel balık türleri veya diğer canlılar üzerinde baskı oluşturuyor.

Dünya ısınıyor, buzullar eriyor, ormanlar yanıyor ve canlı türleri yok oluyor. Dünyanın geleceği ile ilgili yoksulluk, açlık, eşitsizlik, sağlık gibi birçok temel sorun konuşuluyor, tartışılıyor, çözüm yolları aranıyor. İklim krizi tüm bu sorunları derinleştiriyor, işin içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Şehirlerin kaderini belirleyen, birçok canlıya ev sahipliği yapan, dünyanın yüzde 70’ini kaplayan denizlerde de iklim krizi pek çok sorunu beraberinde getiriyor.

Durdurulamaz bir hızda değişen dünyada bambaşka coğrafyalardan, geçmişlerden ve kültürlerden insan bir arada yaşıyor ve küreselleşen dünyada mesafeler kısalıyor. Bir yerden bir yere seyahat etmek, dünyanın öbür ucuna bir şeyler yollamak artık son derece kolay. Sınır deyince aklımıza gelen, iki ülkeyi ayıran çizgiler konu iklim krizi olunca yok oluyor, konu denizler olunca çok daha soyutlaşıyor.

Dünyayı paylaştığımız diğer canlılar için ise bu durum biraz daha farklı. Doğadaki her canlının üreme, beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarını karşıladığı belirli bir doğal yaşam alanı var. Habitat denilen bu alanlar, küresel iklim değişiklikleri, buzulların erimesi ve coğrafi sınırların insan etkisiyle kaldırılması gibi sebeplerle değişime uğruyor.

Tarih boyunca göç eden insanların her gittikleri yerde olumlu etkiler yaratmadığı gibi hayvanların da yaşam alanı arayışları yerleşik türler için çoğu zaman iyi sonuçlar yaratmıyor. Hatta bu arayışlar kimi zaman bir istilaya dönüşüyor.

Mikroorganizmalar, böcekler, bakteriler, çeşitli bitki türleri, mantarlar, balıklar istilacı sınıfına girebiliyorlar. İstilacı balık türleri, yerleştikleri sulara ait olmayan, başka denizlerden bir şekilde habitatları dışında sulara gelip burada çok hızlı çoğalarak mevcut yerel balık türleri veya diğer canlılar üzerinde baskı oluşturuyor.

Türkiye, üç yanı denizlerle çevrili, 8333 kilometreye uzanan bir kıyı şeridine sahip. Bu durum zengin bir biyoçeşitlilik yaratırken, bölgeyi istilacı balıklara açık hale getiriyor.

Kızıldeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı’nın açılması ve daha sonra genişletilmesi ve derinleştirilmesiyle istilacı türler kendilerini Akdeniz’de bulmaya başladılar. Ayrıca, denizler ve okyanuslarda artan gemi trafiği sonucu birçok canlının yumurta ve larvaları gemilerin sintine sularında veya gemilere yapışık olarak Akdeniz’e geliyor. Bu şekilde yeni bir ortama giren yumurta ve larvalar, eğer canlı kalmayı başarmışlarsa ve yeni ortama uyum sağlayabilmişlerse, hızla yayılmaya başlıyorlar.

İklim değişikliğinin etkilerinden olan deniz suyunun ısınması da istilacı türlerin yeni bölgelere yerleşmelerini kolaylaştırıyor. Bu hızlı yayılma sonucunda bu durumla başa çıkamayan yerel türler yok oluyor.

İstilacı balık türlerinin yerel türler üzerinde bıraktıkları etki bir domino etkisi yaratıyor ve sonuçları deniz ekosistemi sınırlarını aşıyor. Karaya ve bizlere kadar uzanıyor. Konuyla ilgili öngörüler ise çok umut verici değil. Uzmanlar, iklim krizinin etkisiyle Akdeniz’e özgü türlerin yok olacağını, yerini Kızıldeniz canlılarına bırakacağını ve Karadeniz’in de giderek “Akdenizleşeceğini” tahmin ediyorlar.

Kendi habitatında yerel olan bir balık türü nasıl oluyor da Kızıldeniz’den Akdeniz’e geldiğinde büyük bir problem olmaya başlıyor? Bu türlerin Akdeniz’e yerleşip düzeni bozmadan yaşamaları mümkün değil mi? Ne yazık ki değil. Tropikal sulardaki ve Akdeniz’deki rekabet tamamen farklı. Tropikal sularda son derece sınırlı yiyecek stoğu var ve üreme alanı rekabeti profesyonelleştirmiş durumda. Dolayısıyla rekabet gücü yüksek bir tür Akdeniz’e girip yayılmaya başladığında yerel türler bu baskıyla başa çıkamamaya başlıyor. İstilacı bir türün o ya da bu şekilde sistemden çıkarılabildiği bir örnek dünyada yok. Dolayısıyla doğa ile uyumlanmamız, değişime ayak uydurmakla kalmayıp değişimin bir parçası olmamız gerekiyor.

Bu olumsuz tabloya rağmen hala yapabileceğimiz birçok şey var. Öncelikle istilacı balıkların hepsi balon balığı gibi yenilemeyen, zehirli ve karaya çıkartılması yasak türlerden değil. Kılkuyruk mercan, aslan balığı, lokum, sokkan gibi birçoğu da yenilebilir. Ancak mutfağımızda, alışkanlıklarımızda, kültürümüzde olmayan bir balığın sofralarımıza gelebilmesi için ilgili herkesin bilgilendirilmesi ve her şeyden önce tüketicinin doğru bilgilere ulaşmasını sağlamak gerekiyor. Çünkü ne kadar istilacı balık yakalanıp mutfaklarımıza ulaşırsa, yerel türler üzerindeki baskı o kadar azalıyor. Bugün kılkuyruk mercan, Akyaka Su Ürünleri Kooperatifi’nin yıllık toplam balık girdisinin yüzde 31’ine ulaşmış durumda. Benzer şekilde paşa barbunu yıllık toplam balık miktarının yüzde 5’ini oluşturuyor.

Akdeniz Koruma Derneği’nin yürüttüğü projede balıkçılığa kapalı alanlar şunu gösteriyor: Bu alanlardaki büyük balıkların sayısı artarsa büyük balıklar, istilacı balıklar ile besleniyor ve istilacı balıkları kendi bölgelerinden uzakta tutabiliyorlar. Korunan alanlar sadece istilacı balıklar için değil aynı zamanda ekosistemin dayanıklılığını arttırarak iklim değişikliğine karşı da bir direnç oluşturuyor.

Eğer aşırı avlanmayı durdurabilir, koruma alanlarını sürdürebilir, istilacı balıkları soframıza taşıyabilir ve doğayı kendi haline bırakabilirsek, Akdeniz’in cömertliğinden faydalanmaya devam edebilmemiz için hala umut var!

İpek Auf

Size daha iyi hizmet sunabilmek için sitemizde çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerez politikamıza izin vermiş oluyorsunuz.