Bu yazıyı 4 dakika 12 saniyede okuyabilirsiniz.
Ot mevsimi olarak daha çok baharı düşünürüz. Halbuki kış aylarında da birbirinden lezzetli ve yararlı yabani otlara rastlamak mümkün. Bazılarına yakından bakalım.
İnsanoğlunun doğada yabani ot ve bitki toplaması, bunları yetiştirmesinden çok daha öncesine dayanıyor. Dünya çapında sekiz binin üzerinde yenebilen ot var ama biz bunlardan sadece ufak bir bölümünü biliyor ve yiyoruz. Hatta yemek ihtiyacımızın yüzde doksanını sadece yirmi çeşit bitki ile karşılıyoruz. Peki nedir derdimiz? Doğada kendi kendine büyüyen, hem de bedava olan bu otları neden bilmiyor ve yemiyoruz?
Tarihçiler bunun sebebini Avrupa’da eskiden aristokratların egzotik yiyeceklere yönelmesine, köylünün ise yetiştirmesi kolay olan sebzeleri ve yabani bitkileri tercih etmesine bağlıyor. Yüzyıllarca toplayıcılık, safran, trüf ve bazı mantarlar dışında, fakirlikle bağdaştırılmış. Köylünün şehre göçü sırasında yeni hayatlarına adapte olabilmek için vazgeçtikleri alışkanlıklardan biri olmuş. Şehirleşmeyle birlikte insanlar doğada yaşama becerilerini unutmuş, orman, çalılık, kayalıkların yerini market reyonları almış.
Köy pazarlarında, özellikle Karadeniz ve Ege’de yabani otlara rastlama ihtimaliniz yüksek. İstanbul’da da bazı pazarlarda giderek artan bir çeşitlilik söz konusu. Genelde bu otlar salataya katılıyor, kavurması yapılıyor, börek içine ekleniyor. Özelliklerini bilip onları farklı şekillerde mutfağımıza sokmak elimizde. Bu otları onları toplayan üreticilerden öğrenebilirsiniz. Ayrıca yabani otları merak edenlerin kütüphanesinde bulunması gereken bir kitap olarak Tijen İnaltong’un “Mutfaktaki Yaban” adlı kitabını tavsiye ederiz. Kışın Anadolu’da kara hindiba, su teresi, kuş otu, gelincik, turp otu, efelek, kaz ayağı, radika ve ısırgan kendiliğinden yetişen yabani otlardan sadece bazıları.
Su Teresi
Su teresi, serin ve temiz su kenarlarında, ıslak yerlerde yetişiyor. Biberimsi lezzeti, parlak koyu, yeşil yoncayı andıran kaygan yapraklarıyla 15-20 santimlik bir yeşillik yumağı kendisi. Su teresi bizde salata olarak yense de, İngilizler sandviçlerinin içinde, Fransızlar çorbalarında, Çinliler de yemeklerinde ve ilaçlarında kullanıyorlar.
Su teresi binlerce yıldır tıbbi bitkiler arasında sayılıyor. İçinde ciddi miktarda C vitamini, kalsiyum, fosfor, iyot ve demir var. Aynı zamanda A, B6, B12 de içeriyor. Araştırmalara göre, kanser ve kalp hastalıklarını önlüyor, tiroit ve kemik sağlığına yarıyor. Her besinde olduğu gibi, yine de aşırıya kaçmamak gerek, zira böbrek sorunlarına sebep olabiliyor.
Su teresini çiğ olarak salatalara kullanabilirsiniz. Baharatlar ve farklı yeşilliklerle birlikte blenderda öğütüp etin, balığın yanına sos yapabilirsiniz. Patatesli çorbası da şahane oluyor.
Ebegümeci
Her yerde yetişen, mevsimi de uzun olan ebegümecinin toplanması da nispeten kolay. Pembe çiçekleri olan bu otun Anadolu’da bir kaç çeşidi var. Bunlardan en çok tüketilenler, küçük ve büyük ebegümeci. Yuvarlak biçimli yaprakları, uzun sapları olan bu ot o kadar narin görünür ki, çiçek gibi vazoya bile koyabilirsiniz.
Ebegümeci çok farklı şekillerde kullanılır. Kavurma ve böreğin dışında, Adana’da olduğu gibi nar ekşili salatada ya da Kastamonu’da siyez bulgurla yapılan “eğşili pilav” yemeğinde rastlayabilirsiniz. Dalları ve yapraklarıyla yemek, yaprakları iri olanlarla sarma da yapılır. Klasik kullanım alanlarından olmamakla birlikte, ebegümecini omlete ya da makarna sosuna da ekleyebilirsiniz.
Ebegümecinin yararları çok eski zamanlardan beri biliniyor. A, B ve C vitaminleri ve bir çok mineral içeriyor. İyi bir demir deposu aynı zamanda. Solunum yolu ve sindirim hastalıklarına birebir. Ayrıca çeşitli cilt hastalıklarını da iyileştirdiği biliniyor.
Isırgan
Hemen hemen her yerde yılın her döneminde yetişen ısırgana kışın da rastlamak mümkün. Yanlışlıkla eliniz değdiyse, ısırgan otunu hemen tanırsınız. Adeta ısırır sizi, bu yüzden ona “dalan” da denir. Genelde eldivenle toplanır, bazıları suda beklettikten sonra kullanmayı tercih eder. Halbuki ısırdığı bölgede kan dolaşımını hızlandırdığı, ağrılara iyi geldiğini bilinir.
Isırganın tadı lahana, brokoli ve ıspanak arası bir yerde. Isırgan otunu çorbada, yemeklerde, börekte, köfte ve gözleme içinde kullanırlar. Anadolu’nun farklı bölgelerinde onlarca farklı çorba çeşidi içinde bulabilirsiniz onu. Kastamonu’da ısırganlı bulgur pilavına, Ödemiş’te lahanayla birlikte börek içine, Trabzon’da taze fasulyeli ve mısır unlu “ilista” yemeğine eklerler. Isırganı ıspanak gibi kullanabilirsiniz. Dalamasından korkarsanız, bilin ki sıcak suyla temas eder etmez yok olur.
Orta Çağ’dan beri ilaç niyetine tüketilen ısırgan otu, alerjik belirtilere sebep olan histamin salınımını azaltır. Alerjiniz varsa kurutulmuş ısırgan yapraklarından yapılan kapsüllerden kullanabilir ya da taze yaprakları kaynatıp çayını içebilirsiniz. Ayrıca ısırgan bağışıklık sistemini güçlendirir, kansızlığa iyi gelir, romatizmayı ve böbrek hastalıklarını önler.
Kuş Otu
“Tavuk otu”, “serçe otu”, “çamlık otu” diye de bilinen kuş otu, hemen hemen her bölgede, nemli toprakta, bahçelerde, yol kenarlarında bile kendiliğinden yetişir. 40 santimlik boyu olan bu yeşillik yumağının minik oval yaprakları ve dallarının ucunda, adından da anlaşılacağı gibi, kuşların çok sevdiği beyaz çiçekleri var.
İstilacı olan bu bitkinin yenebilir olması ne iyi. Kuş otu, etli ve sulu bir ot. Tadı ilginç bir şekilde mısırı andırıyor. Kavurabilirsiniz ama o minik yaprakları çiğ olarak da keyifli. Salatalara, sandviçlere kullanabilir, yemeklerin üzerine ekleyebilirsiniz. Kurutup çayını yapanlar da var.
Kuş otu, C ve B vitaminleri içerir. Astıma, cilt hastalıklarına, öksürüğe ve sindirime iyi gelir. Yaraların daha hızlı iyileşmesini sağlar. Romatizmal ağrıları dindirmeye yarar.
Kazayağı
Anadolu’da Ege, Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu’da yetişen kazayağı, ismini yapraklarının kaz ayağına benzetilmesinden almış. Halbuki yaprakları oldukça maydanoza benziyor ve sık sık maydanozla karıştırılıyor. Şemsiye şeklinde, beyaz çiçekleri olan bu otun boyu bir metreyi bulabiliyor. Kumlu ve taşlı topraklar dışında yollarda, orman kenarlarında, su kenarlarında yetişiyor.
Kazayağının körpe yaprakları çiğ olarak yenebilir. Hafif acı ve sert olduğundan pişirmeyi tercih edenler de var. Kazayağı salatalara, kavurmalara, çorbalara kullanılıyor. Van’da haşladıktan sonra sarımsaklı yoğurtla, Artvin’de etli yemekte, Iğdır’da pirinçli, yumurtalı, otlu yemeği “çılvır” yapılır. Bazı bölgelerde ise turşusunu kurarlar. Mücvere de oldukça yakışıyor.
Kazayağının bir çok yararı olduğuna inanılıyor. Ukrayna’da karın ağrılarına iyi geldiği düşünülür. İran’da mide ve karaciğer rahatsızlıklarında, böbrek taşı tedavi etmede kullanılır.