Bu yazıyı 2 dakika 27 saniyede okuyabilirsiniz.
Zeynep Güven Ünlü, giderek yaygınlaşan kiralama kültürünü yazdı.
Ablam Japonya seyahatinden döndüğünde anlatmıştı: Çoğu Japonun kendine ait bavulu yokmuş, ihtiyaç duyunca kiralayıp işleri bitince geri veriyorlarmış. Diyebilirsiniz ki onların yeri dar, o minnacık dairelere ne sığar ki bavul sığsın. Haklısınız, 127 milyon insan küçük bir adada bir arada yaşamaya çalışıyor; minimalizm tercihin ötesinde zorunluluk Japonlar için. Bir karşılaştırma yaparsak daha da iyi anlarız. Amerika’nın nüfusu Japonya’nın yalnızca 2,5 katı ama yüzölçümü tam 25 katı.
Amerikalıların bavullarını rahat rahat koyabilecekleri garajları, tavan araları, depolama alanları var ama biliyor musunuz, burada da dilediğinizde bavul kiralayabileceğiniz online şirketler var. İstediğiniz boy, stil ve kalitedeki bavulu evinize gönderiyorlar.
Sözü bavuldan açtığım için örneği oradan verdim, aslında Amerika’da hemen her şeyi kiralamak mümkün. Yatak, yorgan, tencere, tava, beyaz eşya, küçük ev aletleri, her türlü mobilya… Bisiklet, tenis raketinden kayak butonuna bütün spor ekipmanları… Matkap, çekiç, testere gibi aletler. Parti malzemeleri, kamp yaparken ihtiyaç duyacağınız her şey… Hatta çiçek ve köpek bile kiralayabiliyorsunuz! Kabul, köpek kiralama işi bana da biraz tuhaf geldi! Ama bir de şöyle düşünün: Çocuğunuza, köpek arzusunun gerçek hayattaki karşılığını göstermek ya da bir köpekle gerçekten yaşayıp yaşayamayacağınızı görmek istiyorsunuz. Zaten barınaktan ya da sokaktan kurtarılmış bir köpeğe bir süreliğine bakmak fena fikir olmayabilir. Üstelik yapamayacağınızı düşünürseniz onu gönül rahatlığı ile kiraladığınız yere geri verebilirsiniz. Kiralama şirketleri kar amacı gütseler de asıl amaçlarının köpeklere kalıcı bir yuva bulmak olduğunu söylüyorlar. Hayvan severlerin dünyasında başka türlü barınmaları da mümkün değil zaten.
Biz henüz köpek kiralamadık ama enstrüman dersi için flütü seçen oğlumuz Kaya’ya ayda 35 dolara yepyeni bir flüt kiraladık. Satın alalım deseydik yaklaşık 700 dolar verecektik. Hayatında eline flüt almamış bir çocuk için fazla bir yatırım değil mi! Üstelik sevip devam edecek mi onu bile bilmiyoruz. İstersek ödediğimiz miktarı düşüp satın da alabileceğiz. Ama şimdilik neyse kirası veriyoruz, rahat ediyoruz!
Bizim eşyalara dönersek… En kısa yolun ikinci el eşyaları İnternet üzerinden alabileceğimizi gördük ve hemen yakın civarda yaşayan birkaç satıcı ile temasa geçtik. Yenisi olsun diye ısrar etsek 1500 dolar ödeyeceğimiz büyük ve rahat bir koltuğu 200 dolara aldık. Haydi biz geçici bir süreliğine ev döşüyoruz, fazla para harcamak istemiyoruz. Peki satan aileye ne demeli! Emlak fiyatlarının iki haneli milyon dolarlara ulaştığı bir mahallede, son derece güzel bir evde yaşıyorlardı, son model arabaları kapının önünde bekliyordu. Anlayacağınız, hiç de o 200 dolara ihtiyaçları varmış gibi görünmüyorlardı. Ama bu kültürde alıp satmak, bir şeyin ekonomik değerinin hakkını vermek ayıp sayılmıyor. O koltuğu ara karşılığı satman, ille de o paraya “muhtaç” olduğun anlamına gelmiyor. Bu yüzden ikinci el, bir zorunluluk değil pratik ve çevreci bir alternatif gibi algılanıyor.
Kiralık ya da ikinci el piyasasının bu kadar büyümesinde teknolojinin de büyük katkısı var. Amerika’da bir yerden bir yere eşya taşımak zor ve pahalıdır, ama lugg adlı uygulama sayesinde bir kamyonet ve iki çift güçlü kola anında ulaşabiliyorsunuz. Uygulama sayesinde size yakın olan alıcı / satıcıları kolaylıkla belirliyorsunuz. Satıcılara verilen yorumlar sayesinde yaş tahtaya basma riskinizi azaltıyorsunuz. Bunlarla uğraşacak vakit bulamıyorsanız elden çıkarmak istediğiniz eşyaları sizin yerinize satacak onlarca derneğe, vakfa kolayca ulaşıyorsunuz.