Bu yazıyı 2 dakika 24 saniyede okuyabilirsiniz.
Şehrin tadını çıkarmak için gün doğarken uyanmanın ödülü çok
“Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin”
Orhan Veli’nin Hürriyete Doğru şiiri böyle başlar. Denizin, gökyüzünün rengi sahiden bir başkadır sabahları. Sabah erken kalkanlar, bir de uyku tutmayanlar bilir, şehrin en tenha ve en güzel zamanlarıdır sabah saatleri. Ve şehir tenhayken yapılacak o kadar çok şey var ki. Erken kalkan yol alır derler, öyleyse, alınacak çok yol var…
İstanbul 18 milyonluk bir şehir. Her gün kalabalık. Her saat kalabalık. Gece, gündüz. Yolları kalabalık, toplu taşıma araçları nefessiz. Bir sokakta tek başına yürümenin keyfine varmak için tek bir zaman var. Güneşin ilk doğduğu saatler. Herkes uyurken. Şehir yeni yeni uyanırken… Erken kalkmayı alışkanlık haline getiren herkesin bir rutini var. Kimisi yürüyüş yapıyor, kimisi kürek çekiyor…
Kürek
Haliç’te bir sabah yürüyüşünde rastladığınızda şaşıracağınız durumlardan biri. Son birkaç yıldır, sabah saatlerinde antrenman yapanlar çoğaldı. Takım oyununu, birlikte hareket etmeyi, sabah havasını solumayı sevenler için harika bir antrenman kürek çekmek. Haliç’te bu işi profesyonel bir şekilde uygulayan kulüpler var. Birkaç ders aldıktan sonra tek başınıza bile yapabilirsiniz.
İlk çıkan simiti yemek
Evden çıktınız. Mahallenizdeki fırıncılar siz uyurken hamurlarını yoğurdular. Gün doğmadan her sabah uyanıp, tüm sokağı mis gibi kokutmak için yandı fırınlar. Sıra erken kalkan kuşun ilk yemeği kapmasında. Fırından yeni çıkmış, sıcacık simitleri alıp, sahile inip, bir şeyler okumak, güne nefis bir başlangıç. Hemen hemen her semtte, tarihi fırınlar var, Boğazkesen ve Karaköy’ün simitçileri ise en meşhurları.
Gün doğumunu vapurda izlemek
Güneşin doğuşunu denizde karşılamak için çok uzağa gitmenize gerek yok. İlk vapura binin. Sabah 06.10’da Kadıköy’den kalkıyor. Şehrin tenhalığında denizin ortasında güneşi karşılamak sabah erken kalkanların hayatlarına katabilecekleri en iyi alışkanlıklardan biri. İstanbul, çarpık yapılaşmasına karşın, gün doğumunda hâlâ kendine yeniden aşık ediyor. Deneyin.
Gülhane Parkı’nda bir yürüyüş
Öğle saatlerinden itibaren giderek kalabalıklaşan Sultanahmet’in tadını çıkarmak için en iyi zaman, sabah saatleri. Gülhane Parkı, yolunuzu pek düşürmediğimiz parklardan biri olabilir. Upuzun parkuru, yemyeşil, ulu ağaçlarıyla şehrin tam ortasında kocaman bir vaha halbuki. Sabah saatleri ise en güzel zamanı.
Sahilde yürümek
Deniz kenarında yürüyüş yapmanın zevki bir başka. Birkaç balık tutan dışında etrafta kimse olmadan yürüdüğünüzü düşünün. Denizin kokusunu, kuşların sesini duyabildiğiniz bir yürüyüş güne başlamanın en keyifli yolu.
Pazar kurulurken
Pazarcılar, sabahın çok çok erken saatlerinde pazarda oluyor. Erkenden geldiğinizde, bir bardak çay içip, kahvaltınızı ettikten sonra, pazarcılarla sohbet etme imkanınız var. Neyin zamanı, yakında tezgahta ne çıkacak, hangisinden almalı, kalabalık gelmeden keşfedin.
Kalabalık sokakların sessiz zamanı
Şehrin kalabalık bir semtinde oturuyorsanız, sokaklar hep insanlarla dolu. Sadece insan mı? Dükkanların kalabalığı, yollara yayılan tezgahlar… Düşünsenize, Şişli’den Beyoğlu’na, Beşiktaş’tan Ortaköy’e sadece adımlarınızı duyarak yürüdüğünüzü… Günün diğer saatlerinde çok kalabalık olan caddeleri, araba gürültüsü, insan kalabalığı olmadan adımlarınızın özgürlüğüyle kat etmenin tadını çıkarmak için en iyi saat sabah erken saatler.
Balık tutmak
Amatör balıkçılık, şehrin stresinden, kalabalığından uzaklaşmak, yoğunlaşmak için çokça sevilen bir hobi, kimileri için yaşam tarzı. Özellikle Galata Köprüsü, Akıntı burnu gibi noktalar, sabahın ilk ışıklarında gitmenin şart olduğu yerler. Semaverde kaynayan çaydan içip, denize uzun uzun bakmak, hiç balık tutamasanız bile, güne başlamak için harika bir fikir.