Bu yazıyı 3 dakika 3 saniyede okuyabilirsiniz.
Meyve ve sebzeleri öğüterek yapılan smoothie ile ilgili merak ettiğiniz her şey.
İnsanlar çok eskilerden beri meyve ve sebzelerin suyunu, püresini tüketiyorlar. Bugün smoothie dediğimiz içecek, ilk olarak 1930’larda Amerika’da blender’ın icadıyla ortaya çıkmış. Yıllarca plaja gidenler için serinletici bir içecek olarak bilinmiş. 1950 ve 60’larda sağlıklı beslenmeye ilgi artmış ve farklı formüller denenmeye başlanmış. Smoothie’nin ismini alması ise 1970’lere dayanıyor. Laktoz duyarlılığı olan genç Steven Kuhnau arkadaşları gibi milkshake içemiyormuş ve buzlu meyveli içecekler yapıp satmaya başlamış.
“The Smoothie King” isimli dükkanı kısa sürede doğal beslenmeye meraklı hippiler tarafından benimsenmiş. Bugün yüzlerce şubesi olan bu dükkan smoothie’nin doğduğu yer sayılıyor.
Son beş on senedir ise başka türlü bir smoothie fırtınası esiyor. Raporlara göre 10 milyar dolarlık bir fırtına bu. Büyük smoothie markaları artık dev içecek markalarına ait. Bugün smoothie sadece tatlı ya da spor içeceği olarak görülmüyor; restoran menülerinde karşımıza çıkıyor, günün her saatinde, öğününde tüketilebiliyor. Ve artık sadece meyve, sebze, yoğurt ve süt değil, farklı ve egzotik meyveler, tohumlar, baharatlar kullanılıyor. Daha koyu kıvamda, kase içinde yenen “smoothie bowl” ise uçmuş gidiyor.
Bir çok insan smoothie ve smoothie kasenin başarısını gökkuşağını andıran tatlı renklerine, her bir kasenin tablo gibi oluşuna bağlıyor. Ancak smoothie’nin bu denli popüler olmasının arkasında bir kaç neden var. Öncelikle son yıllarda giderek artan sağlıklı beslenme trendi. Eskiden sadece yogilerin ve sporcuların tercihi olan bu tip yiyecekler artık bir çok bilinçli tüketicinin radarında. Sağlıklı beslenmeye dikkat edenler şekerli, gazlı içeceklerden uzak duruyorlar, tükettikleri kalorileri sayıyorlar, yediklerinin besin değerini bilmek istiyorlar. Özellikle ev yapımı smoothie bu ihtiyaçlara cevap veriyor.
Bir başka neden de şehir hayatında yemek yapmak için zamanımızın olmaması ve oturup yemek yemektense atıştırıyor olmamız. “Atıştırmak” o kadar yaygın ki, bugün yeme-içme dünyasında “snackification” diye yeni bir terim bile var. Yoğun çalışan, sürekli koşturan şehirli insan çabuk, pratik ama bir o kadar doyurucu ve besleyici yemekler peşinde. İlk sıralarda da bol vitaminli, “hepsi-bir-arada” smoothie geliyor. Doyurucu bir smoothie’nin içindeki kalori 1500’e kadar çıkabiliyor ve yüksek oranda protein içerebiliyor.
Smoothie doğru malzemelerle yapılırsa günlük vitamin ve lif ihtiyacımızı da karşılıyor. Meyve suyundan farklı olarak, smoothie yaparken malzemenin posası kenara atılmıyor. Bu hem bizim için hem de meyve suyu yaparken ziyan olan, çöpe giden posanın dünyaya verdiği zararı düşününce (her sene 200 bin ton posa çöplerde) çok daha yararlı. Ayrıca smoothie’deki lifler şeker emilimini yavaşlatıp, kan şekerinin hızlı yükselip düşmesini engelliyor.
Ne kadar besleyici olursa olsun uzmanlar smoothie içmenin öğün yerine geçemeyeceğini söylüyorlar. Birinci sebep çiğnemenin doyma hissiyle olan bağlantısı. Besinleri çiğnemeden tüketmek doymamamıza, kısa süre sonra tekrar acıkmamıza sebep oluyor. Smoothie İngilizce “smooth” yani pürüzsüz kelimesinden geliyor. Kıvam olarak yoğun bir meyve suyu ya da erimekte olan bir kase dondurmayı andırıyor. Ispanağı, zencefili, elmayı çiğneyerek değil de içerek tüketince yirmi dakika sonra tekrar bir şeyler yeme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Bu durumda öğle yemeği yerine hafif olsun, sağlıklı olsun diye içtiğiniz smoothie aslında ekstra kalori haline geliyor. Bir başka sebep de, özellikle dikkat edilmezse smoothie’nin içinde yeterince protein olmaması. Protein, sindirim sistemini yavaşlatıyor, daha uzun süre tok hissetmemizi sağlıyor. Bu yüzden uzmanlar sadece meyve ve sebzeyle yapılan, protein içermeyen smoothie’lerin öğün yerine geçmemesi gerektiğini söylüyorlar.
Smoothie dünyasında trendler bitmiyor. Bir bardak ya da kase smoothie’den daha da fazla vitamin alabilmek için bugün ek tozlar, baharatlar, tohumlar, probiyotikler ekleniyor. Aynı zamanda farklı kültürlerin mutfaklarından da esinleniliyor. Meksika’da pirinç, badem ve badem sütüyle yapılan “horchata” ya da Hindistan’da yoğurt, baharatlar ve meyvelerle yapılan “lassi” gibi içeceklerden ilham alınıyor.
En son trend ise smoothie’nin içindeki protein oranını artırmak için peynir altı suyu tozu, bezelye proteini gibi ürünler kullanmak. Bir de içerdiği kolajen yüzünden tercih edilen kemik suyu var. New York bazlı Brodo adlı dükkan bir süredir saf kemik suları satıyor. Son numarası ise et, tavuk ve kemik suyunu smoothie’lere katmak. Kulağa garip gelse de kısa sürede oldukça ses getirmiş durumda.