ARÇELİK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI VE İŞLENMESİ MÜŞTERİ AYDINLATMA METNİ

Kapat X
Gelecek

Tabağımızdaki Plastik

Plastiğin yediklerimize nasıl sızdığını kavramak ve yediklerimizdeki plastik miktarını yok edemesek bile, nasıl azaltabileceğimizi yazdık.

İçtimiz suda, soluduğumuz havada, tabağımızdaki marulda ya da balıkta. Tuzda, balda, suda. Anne sütünde, plasentada, kalbimizde, kanımızda, evet kısacası mikroplastikler her yerde. 2019da yapılan bir çalışma, insanların yaş ve cinsiyete bağlı olarak yıllık mikroplastik tüketiminin 39 bin ile 52 bin parçacık arasında olduğunu tahmin ediyor.

WWFin 2019daki raporu ortalama bir insanın bir haftada 5 gram mikroplastik yuttuğunu göstermişti. COVID-19 pandemisi döneminde kullanılan polipropilen içeren yüz maskeleri ve eldivenler, küresel olarak mikroplastik oluşumunda büyük bir etkiye yol açtı. Plastik, bir zamanlar, plastik her şeyi mümkün kılabilir reklamıyla pazarlanıyordu.

Hava yolu da dikkate alındığında bu sayı 74 bin ile 121 bin parçacığa çıkıyor. Bu elbette tüketim tercihleriyle değişiyor. Örneğin sadece şişelenmiş su içen insanlar, yılda ek olarak 90 bin mikroplastik daha yutuyor. Yediklerimizle bunun nasıl değiştiğine ise yazının devamında geleceğiz.

Mikroplastik boyu 5 milimetreden küçük plastik parçacıklar için kullanılan bir isim. Kozmetikteki taneciklere birincil, yaşadığımız çağı ele geçiren plastiğin, güneş ışığı, rüzgar yoluyla parçalanarak dönüştüğü taneciklere ikincil mikroplastik deniyor. Bizim bu yazıdaki odaklandığımız konu, ikincil mikroplastikler olacak.

Mikroplastikler insan vücuduna nasıl giriyor?

Mikroplastikleri yediklerimiz yoluyla ve soluyarak sistemimize alıyoruz. Bu küçük parçacıklar, kana ardından hücre bariyerlerini aşarak organlara geçebiliyorlar.

Öncelikle denizden başlayalım. Mikroplastikler en çok endüstriyel balıkçılıktan kaynaklanıyor. Özellikle balık ağlarından başlayan bu plastik kirliliği, denize atılan plastiklerle devam ediyor. Bu plastikler, küçük taneciklere dönüştükten sonra deniz canlılarının yutması, insanların da bu deniz canlılarını yemesiyle insan sindirim sistemine giriyor.

Son olarak iki yıldır yedi kişilik bir ekiple su canlıları üzerinde çalışma yürüten Atatürk Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Yetiştiriciliği Bölümü’nden Prof. Dr. Muhammed Atamanalp ve ekibi yaptıkları çalışmalarda balıkların beyninde mikroplastik parçacıkları tespit etmişler. Beyinde bu parçacıkların bulunmasıyla, mikroplastiklerin kandan diğer organlara taşındığını da göstermiş olduklarını söyleyen Atamanalp, “Özellikle tek kullanımlık malzemelerin içine sıcak içecekler konulduğunda burada çözünen mikroplastik parçaları insanlara direkt olarak geçiş yapabiliyor” diyor.

Sırada tarım var. Tarlada plastiğin ne işi var?” Akla ilk gelen soru bu olabilir. BM Gıda Tarım Örgütü FAOnun bu konuda 2021de yayımlanan raporu, her yıl 10 milyon ton plastiğin tarım ve hayvancılıkta kullanıldığına işaret ediyor. Aynı rapor, yılda 37.3 milyon ton gıda ambalajının kullanıldığını da açıklıyor.

İstanbul Teknik Üniversitesinden antropolog Dr. Umut Kuruüzüm’ün, Tarımın Plastik Ayak İzindeki Değişimini Modellemek adındaki araştırması, tarımda plastik kullanımını rakamlarla gözle görülür bir hale getiriyor. Tarlalarda daha erken hasat almak için ya da don gibi hava olaylarından daha az etkilenmek için malç kullanılıyor. Küresel tarımsal plastiğin yüzde 40’ından fazlası plastik malç. 100 dönüm arazide 25 adet plastik gübre kabı, 150 adet plastik gübre torbası, 75 pestisit kutusu kullanılıyor. Çukurovada çiftçilerin toprağın altına serdikleri malç plastik kalkmıyor, tarlada bırakılıyor. Kavun karpuz hasadı bittikten sonra plastik hasadı başlıyor. Mevsimlik tarım işçileri, plastiği toplayıp kış boyu ısınmak ve yemek yapmak için yakıyor. Bloomberg HTnin Dünyadan Bi Haber podcastinde, Plastikleşen bir tarımla karşı karşıyayız” diye durumu özetleyen Kuruüzüm,

Karataş’ta bir karpuz tarlasında 50 kg zirai plastik kullanılıyor, Silifkede bir çilek tarlasında 65 kg plastik var” diyor. Bunun yanında plastik, tarımda kullanılan su ve gübreler aracılığıyla da toprağa karışıyor. Oradan da yediklerimizle bizim sistemimize giriyor.

Gelelim ambalaja. Özellikle süt ürünleri, et, balık gibi hayvansal ürünlerin ambalajları büyük ölçüde plastikten imal ediliyor. Gıdanın plastikle doğrudan teması, haliyle mikroplastik demek.

En basit ifadeyle, yediğiniz şey ne kadar ambalajlıysa o kadar plastik içeriyor, ne kadar az işlenmişse o kadar az plastik barındırıyor diyebiliriz. Buna eldivenle hazırlanan yemeklerin de dahil olduğunun özellikle altını çizmeli. Amerikada 16 protein türü üzerinde yapılan bir çalışma, her birinde mikroplastik bulunmasına rağmen, tavuk nugget gibi ultra işlenmiş gıdaların gram başına en fazla mikroplastiği içerdiğini kanıtladı. Araştırmacılar, işlenmiş gıdaların plastikten yapılan üretim bandı ekipmanlarıyla daha fazla temas etmesi nedeniyle olabileceğini söyledi.

Isı mikroplastik oluşumundaki en güçlü nedenlerden biri. Şöyle açıklayalım, plastik bir kapta altı aydan uzun süre bekleyen bir gıda, zamanla mikroplastiğe maruz kalıyor. Pet şişelerin dolumdan sonra biz alana kadar ne kadar uzun süre hangi şartlarda, beklediğini bilemiyoruz. Örneğin sıcağın, direkt güneş ışığının altında bekleyen bir pet şişeden içtiğimiz su, binlerce mikroplastik demek.

Bir de doğrudan ısı var. Poşet çay, sıcak bebek mamaları ve mikrodalgada plastik bir kapla ısıtılan yemekler, oldukça fazla risk anlamına geliyor. Mikrodalgada plastik bir kapla sadece üç dakikalık bir ısıtmanın ortalama 4.22 milyon mikroplastik parçacığının açığa çıkmasına neden olabileceği kanıtlanmış.

Çay demlemek için kullanılan sıcak suyun da plastik çay poşetlerinden mikroplastikler salınmasına neden olduğu biliniyor. Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meral Yurtsever, bir demlik poşetinden ortalama 13 bin mikroplastik parçacığın çaya geçtiğini söylüyor. 2020 yılında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar, yumuşak bir plastik türü olan polipropilenden yapılmış biberonların ısıtıldığında yüksek miktarda mikroplastik saldığını buldular. Su sıcaklığı arttıkça, mikroplastik yoğunluğu da arttı. Çalışmanın yazarları, toz mamanın bir cam kapta hazırlanmasını ve biberona aktarılmadan önce soğutulmasını öneriyor.

Araştırmalar, mikroplastik seviyelerinin genellikle şişelenmiş suda musluk suyundan daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bunun nedenini yukarıda anlatmıştık, Fransa’da 2022de yapılan bir araştırma, şişelenmiş suların yüzde 78’inin mikroplastik içerdiğini ortaya çıkardı. Bir diğer araştırma, mikroplastiklerin ortaya çıkışının sadece şişenin kapağının açılıp kapatılmasından bile kaynaklandığını gösteriyor.

Maruz kaldığımız birçok mikroplastiği doğrudan kontrol edemiyoruz. Ancak mikroplastiklerden endişe ediyorsanız, maruziyetinizi bir nebze azaltmak için basit çözümler var.

Plastik saklama kaplarından uzak durmak

Plastik gıda saklama kapları kullanmaktan olabildiğince kaçının. Eğer kullanırsanız da, mikrodalgada ısıtmayın ve sıcak yiyecekleri doğrudan içine koymayın. Yemekleri de çok doldurmayıp, genellikle plastik olan kapaklarla temasını önleyebilirsiniz. Elbette streç film için de geçerli.

Fast fooddan kaçınmak

Michael Pollan, Yemek Kuralları kitabında, eldivenle hazırlanmayan yemekleri yiyin der. Kendisi bu kitabı yazdığında henüz vinil eldivenle temas eden yiyeceklerin vücudumuza plastik geçişine neden olduğunu bilmiyorduk ama haklıymış… Araştırmalar, özellikle fast food ve işlenmiş yemeklerde en yüksek düzeyde ftalatlar ve ftalat izleri bulunduğunu gösterdi. Sebebi ise genellikle bu eldiven giyen insanlar tarafından hazırlanması.

Evde pişirmek

Consumer Reports dergisinin yaklaşık 100 işlenmiş gıdadaki ftalat ve bisfenol oranlarını karşılaştırdığı makalesinde, gıda güvenliği uzmanı James Rogers, yaptıkları çalışmanın yine de mikroplastiklere temasın azaltılabileceğini gösterdiğini söylüyor. Önerisi ise oldukça basit. Yediklerimizi mümkün olduğunca doğrudan üreticilerden almak ve kendimiz pişirmek.

Mutfak aletlerinde ahşap, çelik ve silikona yönelmek

Marketlerde, kasaplarda ve bazen de evlerde bulunan plastik kesme tahtalarının polietilen plastik içerdiğini ve üzerindeki her bıçak darbesinin mikroplastiğe neden olduğunu da ekleyelim.

Bitirirken 

Mikroplastiklerin insan sağlığına olan etkileri her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Bilim insanları mikroplastiklerin insan sağlığını nasıl etkileyebileceğinden henüz emin değiller, ancak bazı erken araştırmalar endişe verici sonuçlar gösteriyor: Örneğin, pek çok araştırma artık bu parçacıkların hormonal bozukluklara neden olabileceğini gösteriyor. Bunun yanında bazı kalp ve damar sorunlarına da yol açabileceği de araştırmalardan çıkan sonuçlardan birkaçı. Yine de tam olarak kesinleşmediği için, bu yazıda yer vermemeyi tercih ettik.

Bilim insanlarının plastiklerin çözünerek havaya, yediklerimize, içtiğimiz suya karıştığını fark etmesinden sonrası, muhtemelen yakında tarihin başka bir sayfası olacak. Her geçen yıl değil, neredeyse her geçen gün birer birer yayımlanan bilimsel makaleler, plastiği azaltmamız bile değil, hayatımızdan tamamen çıkarmamız gerektiği konusunu sık sık gündeme getiriyor, en azından bilim dünyasında. Bunun bir çevre değil aynı zamanda bir insan sağlığı sorunu olması, belki de bu konudaki hassasiyeti farklı ülkelerde de çözümler üretecek şekilde yaygınlaştırır. Yazıyı, Türkiye’den umutlu bir bilgiyle bitirelim, Türkiyede Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, UN Global Compact Türkiye ve TÜSİAD işbirliğinde hayata geçirilen İş Dünyası Plastik Girişimine katılan 43 şirketin taahhütlerine göre hazırlanan 2024 raporuna göre beş yılda plastik kullanımı azaltımında yüzde 173lük başarı elde edilmiş.

Size daha iyi hizmet sunabilmek için sitemizde çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerez politikamıza izin vermiş oluyorsunuz.