Doğaya saygı duyan, sürdürülebilir bir turizm mümkün mü?
Ruhun Doysun’da farklı konuları derinlemesine incelediğimiz konunun farklı yanlarını uzmanlarından öğrendiğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz. Aylardan Temmuz olunca, konu elbette turizm oldu.
Yıllardır turizmin sürdürülebilirliği üzerine çalışan Başkent üniversitesi’nden Prof. Dr. Nazmiye Erdoğan’a, Mountain and Roads ekibinden Çağdaş Ozan Karabay’a, Narköy’den Ozan Kuşcu’ya, yazdığı yazılarla sık sık ekoturizme vurgu yapan seyahat yazarı Bahar Akıncı’ya, Buğday Derneği’nden Berkay Atik’e sorularımızı yönelttik.
Seyahat ederken kendimize nasıl sorular sormamız, etrafımıza nasıl bakmamız gerektiği konusunda bilgilenmek, ilham almak için, sıkça başvuracağınız bir kaynak olmasını umuyoruz…
Prof. Dr. Nazmiye Erdoğan-Başkent Üni. Sürdürülebilir Çevre Uygulama ve Araştırma Merkezi Kurucusu, Müdürü
Ekoturizmle sürdürülebilir turizmi birbirinden ayıran şey nedir?
Ekoturizm, hem kültürel hem de doğal kaynakların uygun seviyelerde sürdürülebilir kullanımını sağlayacak bir turizm etkinliği olarak tanımlanıyor. Sürdürülebilir turizm, ekoturizmi de içine alan bir kavram. Genel olarak destinasyon alanlarında yerel, doğal, kültürel, yapısal kaynakları koruyarak ve ekonomik gelişmeyi teşvik ederek kalkınmayı sağlar.
Bireylerin seyahati sürdürülebilir hale getirmek için yapabilecekleri neler?
Ekoturizm dünyanın çoğu bölgesinde büyümeye devam ederken ekoturist sayısı da artıyor. Gerçek anlamda ekoturizm, doğanın kıymetini bilerek doğayı bozmadan kullanan, çevre bilincini davranışlarına yansıtan çevreci insanlar için geçerli. İyi planlanmamış ekoturizm, yaban alanlarına, doğal ve kültürel kaynaklara zarar verebilir. Doğa ile ilgili her turizm türü, eğer doğanın korunması ile ilgili gerekli önlemler alınmazsa doğaya zararlıdır.
Ekoturizmin olumsuz etkilerinin de olabileceği biliniyor, bu açıdan doğaya saygılı turizm gibi bir kavrama mı döndürmek lazım sizce?
Turizm, hangi adla adlandırılırsa adlandırılsın, ekonomik bir kaynak olarak ele alınınca, kurulan tesisler ve ilişkilerle gelen kullanımlar sonucu ekolojik tahrip ve bozulmalar olacaktır. Nerede insan girişimi ve kullanımı varsa, orada belli ölçüde bozulma vardır.
Seyahat eden insanların daha duyarlı bir hale gelmesi gerekiyor belki de değil mi?
Ekoturizm kavramı ile beraber ekoturist ve ekolodge kavramları da gündeme geldi. Ekoturist ile kitle turisti arasındaki en temel ayrım ekoturistlerin öncelikle doğa için gelmiş olmasında yatar. Ancak şuna dikkat etmeli, ekoturizm destinasyonu olarak bilinen bir yere giden her turistin çevreye duyarlı olması beklenemez. Her şeyin ötesinde ekoturist de her turist gibi ilginç ve rahatlatıcı bir tatil deneyimi arıyor. Eğitimli ve bilinçli olabilirler, fakat onların da tatil yaptığını unutmamalı.
Seyahate ekolojik bir yaklaşımın canlıların yaşamına, çeşitliliğe, doğaya, çevreye olan faydaları neler olabilir?
Türkiye’de turizm ekonomik gelişme için önemli bir sektör olarak görülmüş, özellikle deniz-kum-güneş odaklı kitle turizminin gelişmesi için doğal, kültürel ve sosyal yapıyı etkileyen önemli tavizler verilmiştir. Bunun sonucunda kıyı, deniz, orman alanları ve geleneksel özellikleri olan kırsal alanların tahrip edilmesiyle karşı karşıya kalınmıştır. Bu nedenle turizm faaliyetlerinin yürütüldüğü alanlarda, turizmden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen ve onu etkileyen turist, işletmeciler, yerel halk ve yöneticiler gibi paydaşları kapsayacak bir işbirliğine ihtiyaç var.
Türkiye’de artık pek çok ekoturizm rotası var. Bu gelişmeyi nasıl buluyorsunuz?
Ekoturizm kriterleri dikkate alınmadan ekoturizm potansiyeli ve rotaları belirleme kavramlarıyla çalışmalar yapmak çevresel ve sosyal değerler üzerinde bozulmalara neden olabilir. Çevresel sorunlar insandan kaynaklandığı için, çözüm de ancak insana bağlıdır.
Bahar Akıncı-Seyahat Yazarı
Sürdürülebilir turizm, eko turizme karşı ilgi yıllar içinde nasıl değişti gözlemleme şansınız oldu mu?
Bu konudaki farkındalığı, pandemi öncesi ve pandemi sonrası olarak ikiye ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Pandemi öncesi bu iki kavramdan haberdar olan, kendine ayırabildiği tüm o zamanı doğada geçiren, karbon ayak izi sorumluluğu taşıyan, çöpünü ayrıştırıp kompost yapan, matara taşıyan, seyahatlerini tırmanma, yürüyüş, bisiklet, kampçılık üzerine kurgulayan bir avuç insandı. Pandemi sonrası bu gruplar özünü korurken, gezegenin kaynaklarının hızla tükenmekte olduğunu fark eden pek çok kişi doğaya sığındı. Bisiklet grupları, doğa yürüyüş turları gruplarına yenileri eklendi, online çalışma sistemine geçişle birlikte pek çok insan, aile büyük şehirleri terk etti. İyi tarımın değer kazanmasıyla büyük şehirden ata toprağına dönüp iyi tarım yapmaya başlayanların sayısı arttı.
Seyahat eden bir insanın, dikkat etmesi gerekenler neler size göre?
Gezegenin geleceğini kişisel çabalarla korumak ve bu konudaki kolektif bilincin bir halkası olmak için yapılabilecek pek çok şey var. Bu adımları takip ettikçe, aslında bu konunun ufak tefek dikkatlerle ne kadar da uygulanabilir olduğunu görüyoruz. Bu bilinç yeşermeye başladıktan hemen sonra yolculuklarımızda da paralel bir arayış başlıyor. Ekolojik oteller ve çiftliklerde konaklama ihtiyacı ve yönelimi kendiliğinden doğuyor. Gideceğimiz otellere sormaya başlıyoruz; “atık su yönetimi var mı, gri su sistemine sahip mi, güneş enerjisinden faydalanıyor mu, sebze – meyve kendi bahçesinden mi ya da tüm ihtiyaçlarını 60 km çapındaki anlaşmalı yerel üreticilerden karşılıyor mu, hayvan refahını düşünüyor mu?”
Aynı şekilde dünyayı kirletmeden nasıl yolculuk edebilirim sorularının cevabı aranıyor. Uçak yerine kolektif otomobil yolculukları, özellikle gençler arasında çok gündemde. Bir kişi uçakla seyahat etmek yerine 5 kişi aynı araçla karayolu ile seyahat etmek hem maliyeti, hem uçakla oluşturacağımız karbon emisyonunu düşürüyor. Gemi ve tren seyahati de dünyada çok yaygın olup ülkemizde sistemsel olarak pek kullanışlı olmayan seyahat biçimleri. Bir gün Fethiye’den Ecebat’a, Bozcaada’dan İzmir’e feribot ile gidebileceğimizi ya da tren taşımacılığının tıpkı İtalya’daki gibi aşırı kullanışlı bir durma geleceğini ümit ediyorum.
Akademik düzlemde ekoturizmin o kadar da çevre açısından yararlı olmadığı da konuşuluyor, siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Türkiye’de ilk gezdiğim ekoturizm rotası, Muğla Çandır – Kavakarası arasındaki rota. Bu noktada öyle bir alan var ki, dünyadaki en kıymetli Sığla ormanlarından biri burada. Kavakarası Sığla Ormanı. Bu alanın ekoturizm rotası olarak işaretlenmesiyle birlikte yürüyüş ve bisiklet yolları işaretlendi, kamp, mangal, piknik yapmak yasaklandı, fotokapanlar ve kapalı devre video sistemi kuruldu. En yakın köylere konaklama, ev pansiyonculuğu, yerel üretimi geliştirme konusunda hibeler yapıldı ve eğitimler verildi. Tüm bunlar bizim o ormanları bilinçsizce kullanmamızı, çöpümüzü bırakmamızı engellemenin dışında çok önemli bir konuya da mani oldu: gözü dönmüş birtakım tüccarların gece yarısı gelip sığla ağaçlarından çok değerli kaçak yağ ve reçine toplamasının da önüne geçti. İnsanların ormana verdikleri zarar, bölgenin ekoturizm rotası ilan edilmesiyle, koruma altına alınmasıyla ve yerli halka alternatif çevre dostu kazanç alanları yaratılması ve bilinçli doğa severlerin bölgeye kalıcı zarar vermeden gezmeye başlamasıyla, kano, bisiklet, yürüyüş, tırmanma gibi faaliyetlerin başlamasıyla en aza indirgendi. Dolayısıyla, ekoturizm; doğa turizmi bilinci çok yüksek ülkelerde pek de önemli bir ihtiyaç olmayabilir ama bizim doğal kaynaklarımızı bilinçsiz insanlardan korumak ve aynı zamanda o bölgede yaşayan halka bir eko turizm gelir modeli yaratmak açısından neredeyse bir zorunluluk.
Sizin favori rotalarınız hangileri?
Benim Türkiye’deki favori ekoturizm rotalarım; Çanakkale Kalkım Ekoturizm rotası, Muğla Kavakarası – Çandır ekoturizm rotası ve Kahramanmaraş Başkonuş yaylası ve Milli Parkı rotası.
Çağdaş Ozan Karabay – Mountains and Roads
Sürdürülebilir bir seyahat nasıl oluyor?
Sürdürülebilir seyahat seyahat edilen bölgeye gerçekleştirilen turizm faaliyetinin doğal ve kültürel değerlerine zarardan çok fayda yaratmasını amaçlar. Doğaya, korunma altındaki ya da korunması gereken hayvanlara, bölgede yaşayan yerel halka, yerel halkın kültürünün korunmasına, toplumdaki yardıma muhtaç kesimin koşullarının iyileştirilmesine ya da kadın-erkek eşitliğine yapılabilecek her katkı seyahatin sorumlu ve sürdürülebilir olmasını sağlar. Zincir otellerde kalmamak, süpermarket yerine yerel pazarlardan alış-veriş yapmak, doğaya zararı en az olan hijyen ürünlerini kullanmak, karbon ayak izi düşük aktiviteler yapmak sürdürülebilir seyahatte dikkat edilmesi gereken konulardan.
Uçak yolculuğunun yarattığı karbon ayak izini dengelemek için neler yapıyorsunuz?
Öncelikle sunduğumuz bütün gezi programlarının uçak kullanımı, konaklama, tur içindeki diğer tüm ulaşımlar ve aktiviteler dahil karbon ayak izimizi hesaplıyoruz. Karbon ayak izi dengeleme çalışmalarımızda iş ortağımız Climate Partner. Her 6 aylık dönemde “Clean Oceans” ve “Plastic Bank” projelerine her bir katılımcımız için bireysel karbon ayak izi kadar katkıda bulunuyoruz. Bu proje sayesinde hem okyanuslardaki plastikler temizleniyor, plastiğin okyanuslara karışması engelleniyor. Karbon sıfırlamanın dışında tur araçlarımızı hybrid araçlar ile değiştirip karayolu ulaşımından doğan karbon emisyonunu azaltıyoruz. Rotalarımızı en az araç yolculuğu yapacak şekilde düzenliyoruz.
Sizinle seyahat eden insanların yaklaşımında neler gözlemliyorsunuz? Artık ekolojik turizme daha çok ilgi var mı?
Artık karbonsuz ve sürdürülebilir seyahat modeli insanlar için başta gelen kriterlerden biri haline gelmiş durumda. Eskisi gibi çok yer görmek istemenin aksine; insanlar gidilen bölge ile daha derin ilişkiler kurabilecekleri, hayatlarını anlamlı kılacak deneyimler elde edebilecekleri seyahatlere yönelmiş durumdalar. McKinsey araştırmasına göre 13 ülkede ankete katılan her iki yolcudan biri iklim değişikliği konusunda “gerçekten endişeli” olduğunu belirtmekte… Ayrıca seyahat edenlerin yüzde 40’ının karbon nötr uçak biletleri için daha fazla ödemeye istekli olduğu kanıtlıyor
Ozan Kuşcu – Narköy Eğitmeni
Narköy, ekoturizmi esas alarak kurulan işletmelerden. Bir tesisi ekolojik hale getirmek için nereden başlamalı?
Arazi kullanımı, mimarisi ekolojik olmalı. Enerji kullanımı, kaynak yönetimi ve atık yönetimi döngüsel olmalı. Yani ekolojik olmayan kaynaklar kullanılmamalı, tesis kendi atıklarını kendi içinde kullanabilmeli ya da doğaya kazandırabilmeli. Üçüncüsü de hizmet modeli yani konuklarına sunduğu değer teklifi ekolojik olmalı.
Bir turist olarak, bir tesisin ekolojik olup olmadığını nasıl ayırt edebiliriz
Standart sertifikalar dışında tesisin arazisi ne kadar koruduğuna, doğal hayatın devamına müsaade edip etmediğine, sürdürülebilir ürün kullanımına, plastik kullanımından kaçınmasına, atık yönetimine, ürün ve hizmet sunumunda sorumlu davranıp davranmadığına bakılmalı. Sertifikalı bir tesiste açık büfe yemekler verilip gün sonunda ciddi miktarlarda yemek çöpe gidiyorsa, doğal alan kullanımına yerine yapay peyzaj varsa, konuklarına şık ya da lüks görünmek için çok ciddi kimyevi kozmetik kullanımı varsa, paketli ve katkılı gıda ürünleri kullanılıyorsa ekolojik prensiplerden uzaklaşıldığını söyleyebiliriz.
Ekoturizmin de çevreye zararlarının olabileceği konuşulan tartışmalardan biri, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şimdi bir gerçeği itiraf etmemiz lazım. İnsan doğaya müdahale ettiği anda aslında onu eko-sistemini bozmuş oluyor. Ekoturizm de her şeye rağmen bir turizm çeşidi ve oraya bir yapı koymuş oluyorsunuz. Biz kendi adımıza ne yapmaya çalıştık peki? 120 dönüm arazinin 7 dönümüne kazıkların üzerinde de dursa binalar yapınca, kalan 110 dönümünün toprak sağlığını, faunasını geliştirmek ve rehabilite etmek için bir çaba içerisinde girdik. Bizden önce yoğun killi ve kısmen çorak olan toprak bugün daha verimli ve doğal yeşil oldu. Doğanın bizim için feda ettiğinden fazlasını biz ona geri vermeye çalıştık.
Seyahat eden insanların daha duyarlı bir hale gelmesi gerekiyor belki de, bu konuda sizce insanlar nasıl duyarlı bir seyahat yaklaşımı edinebiilr?
Seyahat edenlerin önce ‘parasını veriyorsam her şey benim istediğim miktarda ve lükste olacak’ talebinden vazgeçmesi gerekiyor. Eğer paralarını doğal olana, doğalı koruyana, doğayla uyumlu olana, az, sade ama gerçek olana harcarlarsa ekonomi burada oluşacaktır. 7 yıldızlı açık büfe otelde sınırsız yiyip içmek yerine aynı rakamı tepelerdeki köyde yaşayan Ayşe ninenin evinde kalmaya ve doğal olana harcama tercihinde bulundukları anda yatırımlar da doğal olanı koruma üzerine olacaktır.
Berkay Atik
TaTuTa’yı ve hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
“Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi ve Gönüllü Bilgi, Tecrübe Takası”, kısa adıyla TaTuTa, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı kapsamında alınan destekle 2003 yılında geliştirildi. 2004-2006 arasında yürütülen bu proje tamamlandıktan sonra kendi kendini döndüren ve bugüne kadar devam eden bir programa dönüştü. Programın temeli olan gönüllü bilgi ve tecrübe takası, ekolojik tarımla geçinen çiftçi ve işletmeleri, bu konuda bilgili, deneyimli veya ilgi sahibi kişilerle arazide bir araya getirerek bilgi ve tecrübe değiş tokuşunu sağlıyor. Ekolojik üretimin teknik, pazarlama, sosyal, çevresel boyutlarında bilgi/ilgi sahibi kişiler bu ziyaretlerde bilgi, deneyim ve/veya işgüçlerini paylaşırken, onların yiyecek, içecek ve barınma ihtiyaçları ev sahibi tarafından karşılanıyor. Ayrıca, gönüllüler hem sosyal bir kaynaşmaya hem de yereldeki gerçek deneyime dayalı bilgiye ulaşabiliyorlar.
Ekoturizm açısından iyi örneklerden biri, sizce gıda ve turizmi kesiştirmesi açısından nasıl bir etkisi var?
TaTuTa çiftliklerini ziyaret eden gönüllüler gıdanın tohumdan sofraya uzanan yolculuğunun her aşamasına dahil olabiliyor ve ekolojik gıdanın ardında yatan emeğin ne kadar büyük olduğunu bizzat deneyimleyerek değerini daha iyi anlıyor.
Ekolojik bir turizm yaklaşımının gıdayla da ilgisi var. Öncelikle belki de yolculuğundaki emeği fark etmekle, toprağa özen göstermekle de ilgili. Bu açıdan sizce insanların turizme yaklaşımları nasıl olmalı?
Önceliği keyifli ama sorumlu tatil olan insanlar da bunu ekolojik bir yaklaşımla gerçekleştirebilir. Mutfağında mümkün mertebe doğa dostu yöntemlerle, bölgenin yerel halkı tarafından üretilen gıdaları kullanan, israf konusunda hassas işletmeleri tercih etmek hem sağlıklı beslenme hem de ekolojik açıdan bizce en doğru yaklaşım. Yürüyerek veya bisikletle ulaşılabilecek bir mesafeden daha öteye seyahat ettiğimizde karbon salmaya başlıyoruz ve bu noktadan sonra turizm “bacasız sanayi” olma özelliğini daha ilk adımda kaybediyor. Çoğu turizm işletmesinin enerji tüketimiyle, gıda israfıyla, gerek inşaat sürecinde gerek sonrasında sebep olduğu doğa tahribatıyla ekolojik olmaktan çok uzak olduğu malum. Buna maalesef “ekoturizm” adı altında yapılan bazı göstermelik, yeşile boyanmış faaliyetler ve işletmeler de dahil. Dolayısıyla bizce en ekolojik turizm hiç yapılmayan turizmdir. Meseleye “eko-turizm”in turizm kısmı yerine “eko” tarafından yaklaşarak ulaşımdan konaklamaya kadar her aşamada samimi bir ekolojik hassasiyet gösterirsek turizm faaliyetlerini tahrip edici olmaktan çıkarabiliriz.