Belirsizliğin getirdiği kaygı ve endişe dolu anlarda, stresli ve sıkıntılı zamanlarda yemekle ilişkimiz değişiyor. Daha farklı yiyoruz, daha çok yemek pişiriyoruz. Bugünlerde belki de hiç olmadığı kadar evimizde, mutfaktayız. Yemeğin sadece karnımızı değil, ruhumuzu da doyurduğu kesin.
Önceleri “algıda seçicilik mi?” dedim. Yemekle ilgilenen insanları takip ettiğim için daha çok yemek ve restoran paylaşımlarının olması doğaldı. Sonra yavaş yavaş arkadaş gruplarından tarif soruları gelmeye başladı. O turşuyu nasıl yapıyorsun? Çocuklarla ne pişiriyorsun? Karnabaharla farklı ne yapabilirim? Fotoğraf yollayıp “bu ot hangisiydi?” diye soranlardan, şaşmayan bir kek tarifi isteyene kadar evinde kalan herkes anlaşılan mutfaktaydı. Son olarak meşakkatli yemeklerden uzak duran 65+ annemin ekşili köfte yaptığını duyunca, anladım ki birçoğumuz için “evde kal” eşittir “yemek pişir”.
Yemek böyle zamanlarda sadece karnımızı doyurmaya yaramıyor, bir nevi terapi görevi de görüyor. Yemesi, paylaşması bir yana, yapması da. Yemek yapmak yaratıcılık gerektiren bir aktivite. Basit bir makarna bile olsa eldeki malzemeyi değerlendirmeyi, problem çözmeyi ve sıfırdan bir şey yaratmayı içeriyor. Stres yüzünden donuklaşmış duyularımız yemek yaparken tamamen aktive oluyor; tat ve koku başta olmak üzere beş duyumuzu da aktif bir şekilde kullanıyoruz yemek yaparken. İşin bir de doyurma, paylaşma kısmı var. Sevdiklerine yemek yapmak, doyurmak ve yüzlerindeki gülümsemeleri görmek, yemek yapmayı böyle zamanlarda daha da anlamlı kılıyor. Biliyoruz ki, kaygı ve endişe ile baş etmenin en iyi yollarından biri şimdiye odaklanmak. Yemek yapmak, ellerimizle yaptığımız diğer işler gibi, elimizi oyalar, bizi endişelendiren konuları fazla düşünmekten alıkoyar. Ne yaptığının farkında olmayı, “an”da olmayı gerektirir. Yemek yapmak aynı zamanda bu dönemde ihtiyacımız olan rutini de sağlar. Ne zaman biteceği belirsiz bir durumla karşı karşıya iken günlük düzenimizi kurmamıza yardımcı olur.
Rahatlatan yemek
Ratatouille filmindeki restoran eleştirmeni, baş roldeki farenin yaptığı yemeği yerken kendini bir anda çocukluğunda bulur. Aslında gayet basit olan bu yemek onu o kadar mutlu eder ki, tüm önyargılarını unutur. Annesinin yaptıklarına benzer bir yemeği yemek, kibirli gurmenin içindeki küçük çocuğu ortaya çıkarmaya yetmiştir. Yemek yemenin karın doyurmadan öte bir olay olduğunu, tat ve koku alma duyularıyla beyin arasındaki kuvvetli ilişki açıklıyor. Yemek yerken hafızalarımızda yemeğin özellikleri kadar (hatta daha da çok) yaşattığı hisler ve bıraktığı anılar kodlanıyor. Tekrar aynı yemeği yediğimizde tat ve koku bizi olayın özüne götürüyor, anılarımızı yüzeye çıkarıyor. İşte bu sebeple yemek; bizi rahatlatan bir ana götürürken, resimlerden, anlatımlardan, şarkılardan daha etkili olabiliyor.
Kimisi için anneannesinin sigara böreği, kimisi içinse küçükken en sevdiği çileğin kokusu… İşin sihri, bu yemeklerin bizde uyandırdıkları olumlu hisler ve onlara bağlı anılarda yatıyor. Tüm dünyada kriz sırasında bu tür yemeklere rağbet artıyor. Kendimizi zorda hissettiğimizde bizi rahatlatan bu iç ısıtıcı yemekleri üzerimize örtebileceğimiz sıcacık bir yorgan gibi görüyoruz.
Atıştırma psikolojisi
Yemek yemenin stresle doğrudan ilgisi olduğunu biliyoruz. Belirsizlik, endişe ya da heyecan karşısında bir kutu çikolataya saldırmak herkes için tanıdık bir durum. Her gün kendini hissettiren, uzun süreli, kronik stres karşısında devreye giren hormon kortizol. Kortizolun başka işlevlerinin yanı sıra bir özelliği de iştah açması. Stresin uzun süreceğini anladığı anda vücudun verdiği reaksiyon, bol bol yiyip, enerji depolamak oluyor. Kortizol ve kilo alımı arasındaki ilişki onlarca araştırmaya konu olmuş. Özellikle tuzlu, tatlı, yağlı yiyecekleri seçmemizi de bu depolama ihtiyacına bağlıyor uzmanlar. Atıştırmalıklar aynı zamanda bizi oyaladıkları için stresli anlarda rahatlatıyor. Bu durumda dikkat edilecek konu, elbette atıştırdığımız yiyeceklerin ne oldukları. Bağışıklık sistemini özellikle kuvvetlendirmemiz gereken ve yeterince hareket edemediğimiz dönemlerde yağlı, tuzlu, şekerli atıştırmalıklar yerine taze meyve, sebze, doğal enerji deposu kuru meyve ve yemişleri sağlıklı atıştırmalıklar olarak düşünebiliriz.
Tek başına yemek
Evde yemek bekleyen çocuklar ve başkaları varsa yemek yapmak mecburi. Peki ya tek başımıza yaşıyorsak? Ocağı yakmaya, yemek pişirmeye, sofrayı kurmaya değer mi diye düşünebiliriz. Tek başınayken günler farkında olmadan sadece atıştırarak, düzgün yemek yemeden geçebilir. Bu konu başlı başına bir yazı konusu ama sırası gelmişken, birkaç ipucu…
İşi kolaylaştıracak bir yöntem, önceden plan yapmak. Haftalık bir yemek planı yapmak normal zamanda da önemli ama özellikle dengeli beslenmenin şart olduğu bu dönemde daha da anlamlı. Bu plan aynı zamanda evdeki malzemeleri bozulmadan kullanmayı, gıda israfını engellemeyi de sağlar. Tek başınayken kimseyi umursamadan ne istiyorsak pişirmek mümkün. İster sade yaparsınız yemeği, ister basarsınız acıyı. Ancak tarifle yemek yapıyorsanız, tek porsiyonluk tarif bulmak zor. Çoğu tarif dört kişilik ve miktarları ayarlamak her zaman mümkün değil. Bu yüzden tek başınaysak günlerce üst üste aynı yemeği yeriz. Elbette bunda bir sorun yok ama bir noktadan sonra biraz sıkıcı olabilir. Kalan yemekleri farklı şekillere sokmak mümkün. Ayrıca, pişmiş yemeği, şayet malzemesini donmuş kullanmadıysanız, dondurucuya atıp uzun süre saklayabilirsiniz. İşin bir de alışveriş kısmı var. Koca bir lahanayı günlerce yeseniz tek başınıza bitmez. Alışverişinizi başkalarıyla paylaşabilirsiniz. Özellikle çabuk bozulabilen meyve ve sebze alışverişini bir hafta siz, bir hafta arkadaşınız yapabilir, aldıklarınızı aranızda bölüşebilirsiniz.
Sanal sofralar
Gelelim işin pişirdiklerimizi yeme kısmına. Belirsizliğin hakim olduğu stresli zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey sevdiklerimizle bir arada olmak. Evde sofra kurarken, televizyon karşısında oturmak yerine masada yemek yemenin önemini vurguluyor uzmanlar. Herkesin kendi evinde olduğu bu zamanda, dünyanın dört bir yanında sanal sofralar kuruluyor. Geçenlerde bir arkadaşım, telefonu evdeki televizyona bağlayıp görüşemediği kardeşini sanal bir sofraya davet ettiğini anlattı. Sonra bir başkası da katılmış, ekrandan sanki hep birliktelermiş gibi kendi sofraları etrafında yemek yiyip sohbet etmişler. Sosyal medyada yemek ve tarif paylaşanlar da artıyor bu süreçte. Restoranını kapatmak zorunda kalan şefler ev halleriyle karşımıza çıkıyorlar. İtalya’da Massimo Bottura her akşam canlı yemek tarifi veriyor mesela, ailecek takipçilerini mutfağında ağırlıyor. Aynı yemeği yemiyoruz, fiziksel olarak aynı sofrada oturmuyoruz ama birlikteyiz. Bu dönem, sanırım sosyalleşmenin, sofra paylaşmanın yeni tanımlarını da beraberinde getiriyor.
Çocuklar evde
Çocukların daha çok evde oldukları bu dönemde yapabilecekleri bir aktivite de mutfağa girmek. Başta yazdığım yemek yapmanın tüm artıları çocuklar için de geçerli. Yaratıcı düşünebilme, plan yapabilme, problem çözme, hepsi çocuklarda olmasını istediğimiz beceriler. Biliyoruz ki mutfağa giren, yemek yapan çocuklar hem gıda ile daha iyi bir ilişki kuruyorlar, hem de sağlıklı beslenmeye daha yatkın oluyorlar. Üstelik matematik, fen gibi konularla da doğrudan ilişkili yemek yapmak. Bir de tabii birlikte yemek yapmanın keyfi var. Onun yeri bambaşka. Çocuk açısından baktığımızda da, hepimizin içinde olduğu bu zor dönemde işe yaradıklarını, eve katkıda bulunduklarını, bizlere yardımcı olduklarını hissetmeleri çocuklar için de son derece değerli.
Yaşına göre farklı mutfak işleri verebilirsiniz çocuklara. Bu ilk başta bir tarifteki malzeme listesini okumak ve onları mutfakta bulmalarını istemek bile olabilir. Doğramak, kesmek, pişirmek için çok küçüklerse, salataya yardım edebilirler, sosu karıştırabilirler örneğin. Çocuklarla yapılabilecek keyifli projeler arasında bakliyat filizlendirmek, turşu kurmak, evde yoğurt yapmak gibi zaman isteyen aktiviteler de var. Hem uygulamalı fen dersi yapmış olursunuz, hem de sabretmeyi ve beklemeyi öğrenirler. Sonunda lezzetli ve sağlıklı yemeklerin ortaya çıkması da işin artısı. Hazır mutfakta birlikte zaman geçirirken çocuklara verilebilecek bir mesaj da gıda israfı etrafında. Malzemenin kabuğunu, sapını, yeşilini, çekirdeğini farklı şekillerde kıymetlendirerek, kaynakları doğru kullanarak, kalan yemeği değerlendirerek onlara örnek olmak mümkün.